SERKAN ÖNGEL: BORÇ DENİZİNDE AYAKKABI KUTUSU (05. 02. 2014)

223

Borçla yaşamak gündelik hayatımızın temel bileşenlerinden biri oldu. 2001 krizi sonrasında inşa edilen ekonomik yapı borçla yaşamayı herkes için bir fırsata çevirdi. Evet bildiğiniz fırsat.
Eğer düzenli bir işiniz ve geliriniz varsa, tüketici, konut ve taşıt kredileri, bankaların peynir ekmek gibi dağıttıkları kredi kartları ile bir kredi deryasında yüzüyorsunuz. Gelsin paralar, alınsın evler, arabalar… Nasılsa ödenir. Günü kurtardık mı, o gün için kurtardık.
Ya yarın borçlar ödenmezse? Yarını düşünen kim?
Artık Başbakan Erdoğan’ın da pek “sevdiği” faiz kardeş ailemizin ayrılmaz bir parçası. Aile bütçemizin bir kısmını bu faiz kardeşe ayırmak durumundayız.
Bankalar eli omuzumuzda, cebindeki parayla arkadaş satın almaya çalışan züppe çocuklar gibi.

Veresiye defterine “yaz dostum” dönemi ise büyük oranda sona erdi. Böylelikle borçlu olduğunuz kişinin iyi niyetliliğinin cezası olarak yüzünde taşıdığı o biraz kırılgan, biraz öfkeli yüzü görmez olduk.
Arkadaşlarla değil bankalarla aramız bozulur oldu. çağrı merkezi işçileri ile uzun tartışmalar, telefon başında dakikalarca süren bekleme süreleri.
VERESİYE DEFTERİ
Bir zaman geldi borçlar büyüdü ödenemez konuma geldi. Bankaların kara listesine alındınız. Züppe çocuk verdiklerinin karşılığını faizi ile istedi. Samimi dostlar aradınız onlar da ortada yok. Veresiye defteri tutanların sayısı da iyice azalmış.
Türkiye borçla iç tüketimin büyüdü, insanların birikimlerinin hızla eridiği bir dönemi yaşıyor. 2002 yılında yüzde 17,4’lük tasarruf oranı ile 171 ülke arasında 101. Sıradaydı. 2013 için IMF’in beklentisine göre yüzde 12,7 ile 131. sırada olacak. Durum son derece kötü.
AKP döneminde kamu kaynaklarını yağmalama olanağı bulan, esneklik ve güvencesizlik zemininde sömürü oranlarını artıran, aynı zamanda yüksek dış borçlanma oranları ile hızla serpilip gelişmeye çalışan sermaye açısından da birikim oranları son derece düşük.
Yatırım olanakları giderek daralıyor. Kriz yüksek kur ile daha da derinleşme eğiliminde. Ekonomi istihdam yaratamaz hale geldi.
Halkın birikimleri ayakkabı kutularından çıkıyor.
2008-2009 yıllarında sermaye krizi işçilerin üzerine basarak, işsizlerin parasını yağmalayarak aşmayı AKP hükümetinin katkıları ile becermişti. Bu sefer durum daha da ciddi gibi. Borç çok, tasarruf yok ise yatırım beklemekte zor.
O nedenle işsizlik fonu iştah açıyor. Ancak belli ki bu devasa kaynak da bunlara yetmeyecek. El konacak yeni kaynaklara ihtiyaçları var.
Kıdem tazminatının fona devri ile ilgili düzenleme DİSK’in mücadelesi ile rafa kaldırıldı ama her an tekrar gündeme gelebilir. Taşeronlaşmayı, esnek ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırmayı, kiralık işçi uygulamasını amaçlayan düzenlemeleri hala gündemde tutuyorlar. Kentlerin yağması onlar için bir zorunluluk.
Ayakkabı kutuları ortaya saçıldı ama kentimize, emeğimize, tasarruflarımıza el koymak yani onları çalmak için hazırlanan torbalara, paketlere dikkat etmek gerekiyor.
Kriz dönemlerini fırsata çevirmek isteyenlere karşı, mücadele ve dayanışma en büyük silahımız olmalı.
05. 02. 2014 – BİRGÜN