ERKAN AYDOĞANOĞLU: HESAPLAŞMA (23.01.2014)

206

Yarın, 12 Eylül darbesinin en önemli gerekçesini oluşturan 24 Ocak kararlarının 34. yıl dönümü. 17 Aralık operasyonu ile bir kez daha açığa çıkan yolsuzluk, yağma ve talan düzeninin ilk adımları 24 Ocak 1980 yılında alınan ekonomik kararlarla atıldı.
Ekonominin üretimden çok iç ve dış borçlanmaya dayandığı, halkın yoksulluk, işsizlik ve enflasyon altında ezilmesini temel alan “ekonomik istikrar” söylemi, 24 Ocak kararlarından bugüne siyasi iktidarların en çok sarıldıkları bir söylem olmayı sürdürüyor.
12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren 24 Ocak kararları ile 12 Eylül darbesi arasındaki dolaysız ilişkiyi o dönem gazetelerde çıkan açıklamalarında şu sözlerle özetlemişti; “Eğer 24 Ocak kararları denen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyasko ile sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askeri rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir”. Bu ifadeler, 12 Eylül’ün en önemli yapılma gerekçelerinden birisinin, bizzat darbenin başındaki kişi tarafından itiraf edilmesinden başka bir şey değil.
12 Eylül’den bu yana kurulan 17 hükümetin tamamının benimsediği ekonomik politikaların temelinde 24 Ocak kararlarının izlerini görmek mümkün. Ancak bu sürede kurulan 17 hükümete rağmen, başta özelleştirmeler olmak üzere, 24 Ocak kararlarıyla hedeflenenlerin büyük bölümü, son 12 yıl içinde, AKP iktidarında hayata geçirildi.
34 yıl öncesinden günümüze doğru bakıldığında, o dönem hayal bile edilemeyecek düzeyde dış borçlanma, özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin piyasaya açılması, taşeronlaştırma uygulamaları, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması gibi “stratejik” hedeflere ulaşıldı. Bütün bunlara paralel olarak, işçi ve emekçilerin 1980 öncesinde kazandığı en temel haklar yasal düzenlemeler ve fiili saldırılarla birer birer ellerinden alındı.
 Geçtiğimiz yıllar içinde Türkiye’nin bütün tüm yer altı ve yer üstü zenginlikleri sermayenin talanına açıldı. 24 Ocak kararları ile başlayan ve bugüne kadar kurulmuş bütün sermeye hükümetlerinin izlediği piyasa merkezli, emek düşmanı politikalar ile toplumsal eşitsizlikler daha da derinleşirken, zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul hale geldi. Sadece son 12 yıl içinde Türkiye’deki milyarder sayısı 4’ten 44’e yükseldi. Türkiye’nin 7 katı ekonomik büyüklüğe sahip Japonya’da bile bizdekinin yarısı kadar milyarder yok.
Bugüne kadar yapılan özelleştirmelerin yüzde 85’ini tek başına gerçekleştiren AKP Hükümeti, son olarak kamuya ait madenlerin ve enerji santrallerinin özelleştirilmesi için düğmeye bastı. Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy’de bulunan enerji santralleri ve madenler için aylar öncesinden ihale tarihi olarak 24 Ocak 2014’ün belirlenmesi son derece “manidar”. Ancak Hükümet, seçimi de düşünerek, ihale tarihini nisan ayına erteledi. Özelleştirme kararı tamamen iptal edilmediği için Tes-İş ve T. Maden-İş üyesi enerji ve maden işçileri aileleri ile birlikte işlerine ve geleceklerine sahip çıktıklarını göstermek için yarın Ankara’da olacaklar.
24 Ocak kararları ve bu kararların günümüzdeki uygulayıcıları ile hesaplaşmak, kamuya ait işletmelerin özelleştirme adı altında yağmalanmasına karşı güçlü bir mücadele cephesi oluşturmak, yolsuzluk ve rüşvet skandalı ile birlikte her geçen gün sistemin yeni bir pisliğinin ortaya çıkmaya başladığı bugünlerde daha fazla önem taşıyor.
Son bir ay içinde yaşanan gelişmeler, kriz içinde çırpınan, krizden çıkmak için kendi koyduğu kuralları bile yok sayan bu çürümüş sistem ile hesaplaşmanın sadece ekonomik boyutuyla sınırlı kalmamasını, toplumsal ve siyasal alternatifler de geliştirilerek yürütülmesinin çok daha önemli olduğunu gösteriyor.

‘23.01.2014 – EVRENSEL