AZİZ ÇELİK: CİCİ ?SİVİL? TOPLUM! (23.01.2014)

207

17 Aralık’ta başlayan “soğuk iç savaş” sürerken “sivil” toplumdan ilginç tepkiler gelmeye devam ediyor. İlk “sivil” tepki destekleyicileri arasında Hak-İş ve Memur-Sen’in de yer aldığı Sivil Dayanışma Platformu’nun “sağlam irade” kampanyası oldu. Kişi putlaştırmanın bir örneği olarak da okunabilecek bu kampanyanın tartışmaları sürerken bu kez soğuk iç savaşının birinci ayında, 17 Ocak 2014’te 7 “sivil” toplum örgütü sahne aldı.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ), Memur Sendikaları Konfederasyonu (MEMUR-SEN) ve Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) “Türkiye hepimizin” başlıklı ortak bir açıklama yaptı.

Bildiri ilk bakışta AKP ile Gülen cemaati arasında devam eden soğuk iç savaşta dengeli bir açıklamaymış gibi duruyor. Oysa satır araları ve söylenmeyenler dikkate alındığında bu açıklama AKP ve hükümetin pozisyonuna destekten başka bir anlam ifade etmiyor. Açıklama “yolsuzluk iddiaları ve paralel devlet iddiaları, toplumsal barışı ve istikrarı tehdit etmekte, demokrasiye ve iç barışımıza açık şekilde tehlike oluşturmaktadır” değerlendirmesi yapılıyor.

7 “sivil” örgüt yolsuzluk operasyonlarının küresel bir darbe ve tezgah olduğunu iddia eden AKP/hükümet pozisyonunu teyit ediyor. Açıklamada yer alan “küresel ekonomide yeni dengelerin oluştuğu bu dönemde, bu tartışmalara saplanıp kalmamız, dünya yeniden kurulurken hızımızı kesme riski doğurmaktadır” ifadesi tam da bu anlama gelmektedir.

Veya şu hamasi değerlendirmeye bakalım: “Birlik ve beraberlik yerine ayrışmaları ve kamplaşmaları derinleştiren, kurumlara ve kurallara duyulan güveni ve ülke istikrarını tehdit eden gelişmeler, enerjimizi kalkınmaya, daha fazla refah ve demokrasiye odaklamamızı zorlaştırmaktadır.” Bildiride yargıya yapılan açık müdahalelere, hükümetin yolsuzlukları örtbas etme girişime karşı tek laf edilmezken, “Türkiyenin güçlenmesinden huzursuz olanlara fırsat verilmemesini istiyoruz.&shrp8232;&shrp8232;Küresel krize rağmen sürdürdüğümüz ekonomik başarımızın sekteye uğramasına izin verilmemesini istiyoruz” gibi meselenin özünü saptıran değerlendirmelere yer veriliyor.

YOLSUZLUK DEĞİL DEĞİL, ŞİRKETLERİN İTİBARI
 
Yolsuzlukları örtmek için yargı ve bürokrasi hallaç pamuğu gibi atılırken bildiride “Türkiye’nin imajını sarsacak girişimlerden uzak durulmasından, istihdam sağlayan şirketlerin itibarının zedelenmemesinden” dem vurulmaktadır. Bu ifadeler başbakanın nobran bir şekilde dile getirdiği görüşlerin diplomatik dille ifadesinden başka bir şey değildir.

7 “sivil” örgüt hükümetin pozisyonuna açık destek vermiştir. Bildiride “geçen yolsuzluk iddialarının üstüne kararlılıkla gidilmesi” cümlesi ise sade suya tirit bir ifadeden öteye gitmemektedir. Hükümetin otoriter uygulamaları, yargıya yönelik açık tehdit ve baskılar, savcıların ve hakimlerinin emirlerine yürütme tarafından uyulmaması, HSYK’nın hükümet kontrolüne geçmesi, internete yönelik sansür girişimi konusunda tek laf etmeyen bir cici bir “sivil” toplum var bu ülkede.

İşveren örgütlerinin yolsuzluklara değil, şirketlerin itibarına önem vermesi anlaşılır. Fakat şu üç sendikal örgüte ne oluyor? Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen yaşanan soğuk iç savaşta hükümete payanda olmayı tercih ediyor. Yolsuzluklara karşı etkin bir adli süreci, yargıya yönelik baskılara karşı hukuk devletini, demokrasiyi, kuvvetler ayrılığını ve özgürlükleri savunmak yerine şirketlerin itibarını ve ülkenin imajını dert etmişler. Oysa ülkenin imajı asıl yolsuzluklar ve otoriter siyasal iktidar nedeniyle yerlerde sürünmektedir. Türkiye dünya basın özgürlüğü sıralamasında 154. sıraya gerilemiştir.

EMEKLE DEĞİL SERMAYEYLE PLATFORM

Dahası üç sendikal örgütün diğer emek örgütleriyle değil de sermaye örgütleriyle ortak açıklama yapması oldukça manidar. Yıllardır emeğin sorunları konusunda ortak bir açıklama yapmayan, hükümeti bu konuda uyarmayan, ortak bir tutum çabası sergilemeyen bu üç örgüt, hükümet sıkışınca imdada yetişmiştir. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla on binlerce işçi ve emekçi 11 Ocak’ta Ankara’da toplanıp yoksulluğu ve yolsuzluğu protesto ederken ortada gözükmeyen üç örgüt (Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen) işverenlerle ortak açıklamayı yeğledi. Oysa aralarında Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen’in de olduğu geniş bir emek örgütleri bileşimi (Emek Platformu) 2001 yılında “yolsuzluğa ve yoksulluğa hayır” kampanyası yürütmüştü. Oysa şimdi işverenlerle birlikte hükümetin pozisyonuna arka çıkıyorlar.

2001 krizi ve yolsuzlukları karşısında ayağa kalkan emek örgütleri bugün darmadağın. Emek Platformu, Tekel direnişi sırasında hükümet güdümündeki sendikal örgütler tarafından dağıtıldı. Artık Emek Platformu yok, sermeye örgütleri ve hükümet sıkıştığında onların imdadına yetişen açıklamalar yapan bir “üçlü” var. Tarih bu üçlüyü ilerde yazacak, tıpkı Menderes’e bağlılık telgrafı çeken sendikacılar gibi, tıpkı 28 Şubatın “beşli çetesi” gibi.
 23.01.2014 – BİRGÜN