ATİLLA ÖZSEVER: ANTİ-KAPİTALİST MÜCADELE VE SENDİKALAR… (17.01.2014)

268

Günümüzde AKP ve Cemaat kavgası olarak tanımlanan mücadelenin arka planında İslamcı sermayenin fraksiyonları arasındaki çıkar çatışması yatmaktadır. Sömürü pastasının ve devlet yönetiminin paylaşılması, belli bir noktadan sonra çatışmaya dönüşmüştür…
Kapitalist sistem, özü itibariyle bir sermaye birikim modelidir. Bu sermaye birikimi de, işçinin, emekçinin ürettiği artı değere el koymakla sağlanır. Kapitalizm, bir çeşit emek hırsızlığıdır, emekçinin yarattığı değere el konulmasıdır.
Bir sömürü, yağma ve talan düzeni olan kapitalizmde, çıkarlar uğruna yolsuzluk ve rüşvet aslında son derece doğaldır, sistemin ürettiği yol ve yöntemlerdir. Kapitalist sistem, belli bir aşamada eşitsizliğin, adaletsizliğin ve toplumsal kutuplaşmanın derinleştiği, bir tarafta milyarlarca dolar servete sahip olan azınlık bir kesimle, yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan milyonlarca insan çoğunluğunun oluştuğu bir düzen demektir.
2008 kriziyle birlikte üçüncü büyük bunalım dönemini yaşayan kapitalist sistem, yarattığı bu adaletsiz, eşitsiz sömürü düzeninin yanı sıra dünyanın ekolojik dengesini de tahrip etmekle meşguldür. Yani günümüzdeki kapitalizm, sadece bir ekonomik krize değil yol açtığı gıda krizi, enerji krizi, su krizi, sosyal kriz, ahlaki kriz ve nihayetinde ekolojik krizle bir uygarlık krizine dönüşmüş durumdadır.
İşte sendikalar da, başlangıçta Sanayi Devrimi ile birlikte kapitalist sistemin yol açtığı vahşi koşullara karşı sömürüyü sınırlandırma işlevi ile ortaya çıkmışlardır. Ancak sendikaların verdikleri ekonomik mücadele bir yere kadar etkili olmaktadır. Esas olan bu sömürü düzeninin kendisiyle mücadele etmek ve ücretli köleliğe yol açan bu düzene son vermektir.
Burada sözü, sosyalizmin kuramcısı Karl Marx’a bırakalım. Marx diyor ki; “İşçiler, bu günlük mücadelelerinin nihai sonuçlarını abartmamalıdırlar. Sonuçları doğuran nedenlerle değil de, sadece sonuçlarla mücadele ettiklerini, düşüş hareketini biraz geciktirdiklerini ama yönünü değiştirmediklerini, hastalığı iyileştirmeden sadece yatıştırıcı çareler uyguladıklarını unutmamalıdırlar.”Karl Marx, daha sonra şunları söylüyor: “Sendikalar, mevcut sistemin doğurduğu etkilere karşı küçük küçük çarpışmalardan ibaret bir savaş yürütmekle yetinip, bunları yaparken de aynı anda sistemi değiştirmeye uğraşmadıkları, örgütlü güçlerini emekçi sınıfın nihai kurtuluşu, yani ücret sisteminin tümüyle yok edilmesi için bir manivela olarak kullanmadıkları zaman genellikle başarısız olurlar… Sendikalar, özgün amaçlarının yanı sıra artık daha büyük çıkarları olan tam kurtuluş için işçi sınıfını örgütleme merkezleri olarak bilinçle hareket etmeyi öğrenmelidirler”. (K. Marx, F. Engels, V.İ. Lenin: Sendikalar Üzerine, Bilim Yayınları, İstanbul, 1975.)
Marx, sendikaların tarım işçileri dahil tüm işçi sınıfını kapsayacak şekilde ezilen milyonların kurtuluşu için mücadele etmesi gerektiğini vurguluyor. Gerçekten ülkemize de baktığımız zaman 25 milyonluk toplam istihdamın 16 milyonunu, yani yüzde 64’ünü ücretli ve yevmiyeliler oluşturuyor. 1988’de yüzde 40 olan bu oran 2013’te yüzde 64’e çıktı.
İşsizler, çalışan öğrenci ve emekliler de dahil edildiğinde Türkiye’nin dörtte üçünün işçi sınıfından oluştuğu söylenebilir. Tabii ki sendikalı kesim sadece bir milyondur.
Bu koşullarda sendikalar, ekonomik mücadelenin yanı sıra ücretli köleliğe yol açan kapitalist sistemin de sona erdirilmesi için birer direniş ve örgütlenme merkezi olmaya çaba harcamalıdırlar…

‘17.01.2014 – YURT