MEHMET Y. YILMAZ: SON DURAĞA KADAR HER ŞEYE KARIŞACAK (11.11.2013)

228

Kendisini bütün ülkenin “babası” zannedip hayatlarımıza karışıyor, “amaca ulaşana kadar binilecek demokrasi tramvayının son durağına” tam gaz gidiyor!

Başbakan bir işaret fişeği attı ve uygulamaları ucundan kenarından baş gösterdi.

Manisa’da “kızlı–erkekli” olarak evlerinde oturan 5 öğrenciye 88’er lira “gürültü” cezası kesilmiş örneğin. Gece polisler evi basmışlar, cezaları kesmişler.

Afyon’da, üniversite öğrencilerinin “kızlı–erkekli” oturdukları kafede de polis “kimlik kontrolü” yapmış, iddiaya göre adreslerini de sormuş.

Niye’

Tahmin etmek zor değil, kızlı–erkekli mi oturuyorlar diyedir!

Başbakan’ın anayasacısı Prof. Dr. Burhan Kuzu da demecini patlatmış tabii:

“Başbakan Erdoğan, yurtta kalan öğrenciler bazında bunu söylemişti. Konu abartıldı. Bunu uygulamak kolay değil, böyle bir niyet de yok. En azından aileler uyarılmış oldu.”

Türkiye’de kız–erkek karışık kalınan yurt hiç yok, bunu en iyi bilebileceklerden biri bir üniversite öğretim üyesi olan Kuzu ama söylüyor yine de.

“En azından aileler uyarılmış oldu” derken aslında kimin, neden uyarıldığını da gayet iyi biliyordur.

Uyarılanlar, başkalarının hayatlarına burnunu sokmaya meraklı, kendi ahlak ve yaşam anlayışlarını başkalarına dayatmaya eğilimli tiplerdir, çünkü aileler çocuklarının nerede yaşadıklarını herkesten iyi takip ederler.

Başbakan, yurtdışı gezisinde bir adım daha ileri gitti:

“Halkımızın özel yaşamı bizim teminatımız altındadır. Meşru yaşam vardır, gayri meşru yaşam vardır. Bu noktada da tabii bizim üzerimize düşen görevler var.”

Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’ni “hukuk devleti” olarak tarif ediyor. Böyle bir ülkede, var olan yasalara aykırı bir hareketiniz yok ise yaptığınız hareketlerin tümü meşrudur, gayri meşru değildir.

Başbakan’ın “gayri meşru yaşam” dediği ise kendi ahlak ve yaşam anlayışına uymayan davranışların tümüdür.

Zaten söylüyor da:
Parkta bir bankta bir genç kız ile genç erkeğin yan yana oturmasını da gayri meşru buluyordu, Kadıköy vapurundan inen kadınların kıyafetlerini de!

Örtünmeyi “dinin gereği” diye meşru buluyor, tersini ise gayri meşru.

Başbakan, yürütme ve yasamayı doğrudan, yargıyı ise “seçilmiş adamları” vasıtasıyla kontrol ediyor. Bütün devlet sistemi, onun ağzının içine bakıyor, söylediği en abuk söz bile bir “buyruk” olarak algılanıyor.

Ve ondan sonra çıkıp “Kimsenin hayatına karıştık mı” diyor.

“Daha ne kadar karışacaksın” diye soruyoruz, yanıtımızı da ilerleyen günler içinde alıyoruz.
Her gün kendince bir adım daha ileri gidiyor.

Kendisini bütün ülkenin “babası” zannedip hayatlarımıza karışıyor, “amaca ulaşana kadar binilecek demokrasi tramvayının son durağına” tam gaz gidiyor!

‘11.11.2013 – HÜRRİYET