Okuyunca kendime de kızdım aslında; Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilgili ilerleme raporu da olmasa, Sayıştay’ın denetim yetkisinin nasıl iğdiş edildiğini hatırlamayacağız bile.
Oysa bu ülkede sabah akşam demokrasi konuşuyoruz. Peki ama, bizi yönetenlerin bizden toplanan vergileri nasıl harcadıklarını denetlemeden demokrasi olabilir miyiz’
Eğer modern anlamda demokrasiyi Magna Carta ile başlatacaksak, bütçe hakkının demokrasinin özü olduğunu da görmeliyiz.
Hükümetler, vergilerle toplanan parayı nasıl harcayacaklarına dair bir ‘bütçe’ yaparlar, parlamento bu bütçedeki öncelikleri kabul eder veya kendine göre değiştirtirir.Yani bütçe yönetimlerin, hükümetlerin değil parlamentonun bütçesidir; harcanan parayı verme yetkisi de, harcamanın verilme amacına uygun yapılıp yapılmadığını denetleme yetkisi de parlamentodur.
Bizim sistemimizde parlamento adına harcama denetimini Sayıştay yapar, raporlarını hazırlar ve Meclis’e sunar. Meclis de bu raporlara bakarak bir yıl önce verdiği ödeneklerin yerinde kullanılıp kullanılmadığını görür.
Bir süre önce, modern bütçe ve modern yönetişim ilkeleri gereği ‘performans denetimi’ adı verilen yeni bir denetim sistemini Türkiye denemeye başladı.
Buna göre, kamu kurumu bir ödeneği isterken ‘Ben bu parayı şu şu hedeflere ulaşmak için istiyorum’ diyerek istiyor. Bu taleplerden yola çıkılarak performans kriterleri belirleniyor. Ve sonra Sayıştay ilgili devlet kurumunun aldığı ödenekle hedeflediği işleri yapıp yapmadığını kontrol ediyor, yani ‘performans denetimi’ yapıyor.
Türkiye bu denetleme yöntemini çeşitli pilot uygulamalarla bir süre denedikten sonra daha genel uygulamaya geçmek istedi ve Sayıştay Kanunu’na ‘performans denetimi’ eklendi.Daha ekleme yapılırken mesela Genelkurmay Başkanlığı performans denetimine karşı çıktı, hatta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Sayıştay tarafından denetlenmesine bile karşı çıktı. Ak Parti iktidarı Genelkurmay’ı bu denetimlerin dışında bıraktı önce.
Sonra yavaş yavaş kamunun geri kalanı için de performans denetiminden vazgeçilmeye başlanması için talepler gelmeye ve bu talepler hükümet tarafından makul bulunmaya başlandı.
Derken hükümet Sayıştay’a sadece performans denetimi kapısını kapatmakla kalmayan, Sayıştay’ın denetleme yetkisini bir hayli budayan bir kanun çıkardı. Neyse ki bu kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
Bütün bu tarihi anlatıyorum; çünkü benim anlattığım bu kaba özetleme bile, biliyorum ki gazete okuyucuları için yepyeni bilgiler anlamına geliyor aslında.
Bunun sebebi de belli: Demokrasinin özünü oluşturan bütçe hakkı ve bütçe denetimi konusu bizde tartışma sahasında kendine çok az yer bulabiliyor. Böyle konulara gazete ve televizyonlarımız da yeterince ilgi göstermiyor, kamuoyu da.
Ve bu ilgisizlik, dediğim gibi AB raporu da olmasa, benim de aklıma gelmeyecek, Sayıştay konusuna değinmeyecektim bile.
Biz genellikle yolsuzluklara odaklı yaşıyoruz; gazeteler yolsuzluğu haber olarak görüyor, kamuoyu da öyle algılıyor.
Elbette yolsuzluk haberdir. Ama yolsuzluğu haber olarak görürken kamu parasının (kimse tarafından cebe atılmasa bile) çarçur edilmesi de haber olmalı.
İşte performans denetimi bu çarçur olma konusuyla ilgili daha çok.
Bir örnek halen inşaatı devam eden 3. Boğaz Köprüsü. İdare bu köprüyü ihale ederken ne amaçladı; köprü devreye girdiğinde amaçlanan ne ölçüde gerçekleşecek; acaba Hazinemiz ihaleyi kazanan firmaya verdiği ‘geçiş garantisi’ ile her yıl kaç para aktarmak zorunda kalacak’
Aynı soruları 3. havaalanı için de sormak lazım. Acaba yolcu sayısı doğru hesaplandı mı’ Hesap abartılıysa, havaalanını işletecek şirkete fazla para ödenmesi paranın ‘çarçur olması’ değil midir’
Sayıştay bize böyle şeyler için lazım işte.
‘22.10.2013 – HÜRRİYET