AKP Hükümetinin iktidarda olduğu 11 yıl içinde, çalışma yaşamına yönelik düzenlemeleri hayata geçirme sürecindeki temel pratiği, gerçekleri olduğundan farklı göstererek, önce insanların kafasını karıştırmak, ardından toplumun bir kısmını kendince ikna ederek, daha doğrusu kandırarak yedeklemek şeklinde oldu.
Yakın zamana kadar özellikle işçilerin ve kamu emekçilerinin en temel haklarını ellerinden alan, çalışma ve yaşam koşullarını daha da zorlaştıran düzenlemeler adım adım hayata geçirildi. Toplumun geniş kesimine yönelik yalan propagandanın etkisi hissedilirken, son dönemde işlerin tersine dönmeye başladığının işaretleri gelmeye başladı.
2002–2013 döneminde Türkiye’de istihdamın yapısı temelden değişirken, kamu-özel fark etmeksizin, istihdam biçimleri ve en temel emekçi hakları sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda düzenlendi. Çalışma ilişkilerinde yaşanan güvencesizlik ve kuralsızlaştırma, emeğin aşırı sömürülmesini öngören yasal düzenlemeler, pek çok noktada iç içe geçmiş bir içerikle gündeme getirildi ve uygulandı.
Önümüzdeki dönem temel hedef olarak belirlenen, kıdem tazminatının fona devredilerek kuşa çevrilmesi, taşeron çalışmanın yaygınlaşması ve kiralık işçilik uygulaması geçtiğimiz hafta yapılan 10. Çalışma Meclisi toplantısında çeşitli yönleriyle tartışıldı. Söz konusu konularda yapılan panellerde Türk İş ve DİSK temsilcileri hükümet ve patronların ileri sürdükleri bütün tezleri net bir şekilde çürüttüler. Hatta bununla da kalınmayıp, kıdem tazminatı alamadıklarını iddia ettikleri taşeron işçilerin bu haklarının devlet güvencesi altına alınmasından, çalışma sürelerinde yapılacak düzenlemelerle istihdamın nasıl arttırılacağına kadar somut öneriler de sunuldu.
Hükümetin yeni hak kayıpları içeren yasal düzenlemeleri meşrulaştırmak için topladığı Çalışma Meclisinden istediğini alamadığı, hükümet ve patronların bütün tezlerinin tek tek çürütüldüğü sonucu üzerinden hükümetin işinin kolay olmadığı yorumları sendikaları rehavete düşürmemeli. Çünkü “Su uyur, düşman uyumaz” atasözünde olduğu gibi, özellikle işçi ve emekçilerin hakları söz konusu olduğunda, patronlar ve onların çıkarlarının “yılmaz savunucusu” hükümetin yirmi dört saat uyanık olduğu, önceden belirlediği hedeflere ulaşmak için yeni hamleler yapmaktan geri durmayacağı unutulmamalı.
Çalışma Meclisi toplantıları hükümet ve patronların, başta işçiler olmak üzere, toplumun geniş bir kesimini ikna etmek için yeterli donanım ve altyapıdan yoksun oldukları, en azından süreci yakından takip edenler açısından net bir şekilde görüldü. Ancak bu noktada “Osmanlı’da oyun bitmez” sözünü hatırlamakta fayda var. Hükümetin, özellikle işçi hakları konusunda yapacağı düzenlemeler öncesinde başarıyla hayata geçirdiği “yalan propaganda” taktiğine yeniden ve daha etkili bir şekilde sarılacağının işaretleri şimdiden verilmeye başlandı.
Çalışma Meclisinde yürütülen tartışmalarda gerek Türk-İş ve DİSK’in, gerekse tartışmalarda söz alan işçilerin tutumu önemli olmakla birlikte, meselenin sadece “yukarıdan” yürütülen tartışmalarla sınırlı kalması, söz konusu düzenlemelerin hayata geçirilmesini engellemek için yeterli değil.
Sendika temsilcilerinin bu tür platformlarda ortaya koydukları olumlu pratik önemli olmakla birlikte, bütün bu konuları çeşitli yönleriyle, sendikalı-sendikasız ayrımı yapmadan işçi sınıfı içinde zaman geçirmeden çok yönlü olarak tartıştırmadan, bu saldırılardan doğrudan etkilenecek işçilerin kendi sorunlarına ve geleceğine sahip çıkması sağlanmadan hükümete geri adım attırmak pek mümkün görünmüyor.
‘03.10.2013 – EVRENSEL