Sıcak ağustos günü gölün kenarında toplanmış mayolu kadın-erkeklere konuşacak, seçim mitingi.
Kalabalığa bakıyor, “Şimdi söyleyeceklerim bu ortamda sizi ilgilendirmez, gelin müzik dinleyelim” diyerek, hep birlikte piknik yapıyorlar.
Yine seçim propagandası faslından, gazetecilerle birlikte sinemaya gidiyor. Eski Doğu Almanya’da geçen talihsiz bir aşk öyküsünü anlatan filmi izliyor, etkileniyor, gözyaşlarını kimseye göstermiyor.
Angela Merkel başlangıçta Ferrari kullanmaya kalkan ehliyetsiz biri gibi. Kimse bu maceranın bu kadar uzun süreceğini tahmin etmiyor. Ama, iktidarda sekiz yılı geride bırakıyor, parti içinde rakibi yok, kimse onun hakkında ileri geri konuşmuyor. Üçüncü kez seçime giriyor, kampanya boyunca seçim yokmuş gibi davranıyor.
Bir konuda çok dikkatli. Halkı savaş istemiyor, Merkel de Suriye’de çözümü barışta arıyor. Ayrıca, ülke içinde her sorundayumuşak üslup, herkese saygılı tavır.
BEŞ SANDALYE EKSİK
Seçimden zaferle çıkan Merkel, parlamentoda 630 sandalyenin 311’ini kazanıyor, muhalefet ise SPD, Yeşiller ve Sol Parti 319 sandalye kazanıyor.
Tam bu nokta Almanya’da demokrasi kültürü açısından gıptayla bakılacak bir durum. Sarsılmaz bir siyasal ahlak, vazgeçilmez bir siyasal gelenek. Şöyle:
Merkel beş milletvekilliği daha kazanmış olsa, tek başına iktidar olabiliyor, sadece beş sandalye. O beş sandalye içinmilletvekili pazarı kurmak kimsenin aklına bile gelmiyor.
HAK MERKEL’İN
Yine de, daha önemli olan şu:
319 milletvekiline sahip muhalefet bir araya gelip koalisyon kurma şansına sahip. Çoğunluk muhalefette, üstelik hemen hepsi aynı çizgide. Biri sosyal demokrat (SPD), ikincisi Sol Parti, öteki Yeşiller. Üçü bir araya gelip koalisyon kurmuyor, çünkü:
a) Seçimden önce SPD “Ben Sol Parti ile asla koalisyon kurmam” diyerek, halka söz veriyor. Kendine ait nedenlerle. Şimdi sözünü tutuyor.
b) Bu sözden çok daha önemli olan, muhalefet partilerinin düşüncesi. Madem Merkel açık ara, en yüksek oyu aldı, iktidar olmak onun hakkı. Bizim üç parti ile bir araya gelip, iktidar olmamız demokratik geleneğe sığmaz.
311 bu hesaba göre, 319’dan daha büyük. Elin memleketinde siyasal ahlak ve gelenek böyle işliyor. Demokrasi kültürü böyle bir şey.
Merkel şimdi adı geçen üç partiden biriyle, büyük olasılıkla en büyük rakibi SPD ile koalisyon kurmayı planlıyor.
Elin demokrasisi, demokrasi züğürdünün çenesini yoruyor.
Beşiktaşlı hocalardan davet
“BEŞİKTAŞ’a sahip çıkıyoruz” başlığı ile bir bildiri yayınlıyor Beşiktaşlı öğretim üyeleri. Beşiktaş-Galatasaray maçında çıkan olayların provokasyon olduğunu düşünen profesörler, doçentler ve diğer öğretim üyeleri:
“Sporun siyasi vesayet altında kirletilmesinden, her alandaki kutuplaşmanın futbola yansımasından, barış yerine çatışma dilinin öne çıkmasından, Gezi’de çArşı’nın sergilediği demokrasi mücadelesine karşı 1453 Kartalları getirerek çatışmanın aşılanmasından endişe duyuyor”.
Beşiktaş yönetimine sonsuz destek veren öğretim üyeleri seyircisiz maç oynama cezasına karşı, “her seyircisiz maç için kulübün altmış bin bilet basarak, Beşiktaşlıları bu biletleri satın almaya” davet ediyor.
Üniversiteden bir maç için ilk kez açıklama geliyor. Çünkü, maç futbolu aşıyor, siyasi vesayetin göbeğine oturuyor.
Hani, nerede kulüplerden tavır
CENTİLMENLİK gereği, sportmen ruh gereği, dayanışma gereği, bugün ona, yarın bana ihtimali gereği, Beşiktaş’a reva görülenprovokasyona karşı nerede o “büyük kulüpler”?
Maçı çığırından çıkaran hakeme karşı, sahaya atlayan taraftar bozuntusuna karşı, Türkiye’de futbolu, genel olarak sporu tehdit edensiyasi vesayete karşı tavır sergilemek nerede?
Olamaz, biri kendi derdinde. O kulübün başına yine siyasi vesayet örneği olmak üzere, iktidara çok yakın bir işadamının başkanlık tezgâhı kuruluyor. Ha sahaya atlayan taraftar bozuntuları, ha başkanlık tezgâhı, iş aynı iş.
Diğeri, teknik direktörü ile kavgalı. Maçın rezili çıkmış, başkanları hâlâ oyuncularını kutluyor, olaylardan tek satır yok, ne başkan ama. “Büyük” geçinen ötekileri zaten geçiniz.
25.09.2013 – HÜRRİYET