ÖZGEN ACAR: HARDAL VE BİBER GAZI! – 13.09.2013

262

Gençler “Plevne Marşı”nı duymuş olabilirler… Ama şu biçimde söylendiğini bilmezler: “Olur mu, böyle olur mu’/ Kardeş kardeşi vurur mu’/ Kahrolası diktatörler/ Bu dünya size kalır mı'”
 28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi önünde Demokrat Parti (DP) hükümetinin diktasına tepkide bulunan göstericilere polis ateş açtı. Turan Emeksiz polis kurşunuyla öldürüldü. Aralarında Hüseyin Onur‘un da olduğu bazı öğrenciler yaralandı.
29 Nisan’da Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, polis ateş açtı, sonradan büyükelçi olan sınıf arkadaşım Altan Güven ve milletvekili seçilen Tülay Demokan yaralandı.Bu olaylar Plevne Marşı’na “Olur mu, böyle olur mu’/ Kardeş kardeşi vurur mu’/ Kahrolası diktatörler/ Bu dünya size kalır mı'” sözleri ile uyarlandı.
27 Mayıs’ta DP’nin diktatörlüğü yıkıldı. Yassıada duruşmalarında idamlar geldi. Dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik, gözaltında tutulduğu Harp Okulu’nun penceresinden atlayarak intihar etti.
İntihar etmeseydi o da asılarak “idam” edilebilirdi! Kimileri olaya “intihar süsü” verildiğini öne sürdülerse de, eşine eski harflerle yazdığı mektupta “dönüşü olmayan bir yola gittiğini” belirtmiş, olay ailesince de onaylanmıştı.

***

Günümüzde o koltukta oturan Muammer Güler, kendisine Emniyet’ten verilen bilgilere dayanarak Hatay’da Ahmet Atakan (23) adlı gencin “balkondan düşerek öldüğünü” öne sürdü.
CHP Hatay Milletvekili Hasan Akgöl “Atakan’ın başındaki yara ile Abdullah Cömert‘in başındaki yara aynı! Morgda gördüm sol kulağının arkasında 6 cm yara var!” açıklamasını yaptı.
Hemşerisi Abdullah Cömert (22) gösterilerde başından vurularak öldürülmüş, olayın yasal soruşturma sonuçları üç aydır açıklanamamıştı.
Gezi Parkı, Taksim, Ankara ve öteki illerimizde yaralanan birkaç yüz kişiyi bir an için bir yana bırakalım. Ali İsmail Korkmaz (19), Ethem Sarısülük (26), Medeni Yıldırım (18) ve Mehmet Ayvalıtaş‘ın (20) öldürülmeleri de aydınlanamadı.
Tüm bu olayları Güler, “Yurdun çeşitli noktalarındaki olaylarda, orantılı müdahaleyi hassasiyetle uygulamaya çalışıyoruz!” sözleriyle yorumladı.
Güler’in İstanbul Valiliği’nde ardılı olan Hüseyin Avni Mutlu (HAM) sanki annesi de “marjinal grupların provokasyonu” dermişçesine, garip bir Türkçe ile açıklamasını, “Olaylar abartılıyor” sözleri ile sürdürdü. Neden o zaman yalnızca çarşamba günü İstanbul’da bir günde 43 kişi gözaltına alındı’

***

Bugün Zeugma mozaikleri kurtulmuşsa, Türk halkı ve insanlık 1994’te Gaziantep’te vali olan Muammer Güler‘e borçludur. Bilim insanlarını, Kültür Bakanlığı’nı harekete geçirdi. Bu arada gelişmeleri onun sayesinde Cumhuriyet’te ilk kez biz duyurduk. Sonrasında uluslararası çalışma ile kurtarılan yapıtlar ile Gaziantep dünyanın en önemli mozaik müzesine sahip oldu!
7 yıl İstanbul Valiliği’nin ardından, yeni kurulan “Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’na” atandı. Sonrasında da AKP milletvekili ve İçişleri Bakanı oldu! O aydın Gaziantep Valisi gitmiş, günümüzde Namık Gedik gibi bir İçişleri Bakanı gelmişti!
Uluslararası bir internet ansiklopedi sitesi olan “Vikipedi”nin Türkçe uzantısında Güler hakkında yer almayan iki ilginç yakıştırmayla “Vikipedia” adlı İngilizcesinde karşılaştım.
Birincisi Güler’in İngilizce sitedeki takma adı “Neckless Muammer (Boyunsuz Muammer)” idi. Gerçekten ilk kez duyduğum bu takma adı biyolojik bir olay diye ciddiye almadım.
Ancak, ikinci takma adı olan “Chemical Muammer (Kimyasal Muammer)” çok ilginçti! Bu takma adı da ilk kez duyuyordum. İngilizce siteye göre bu ad, Saddam Hüseyin‘in Kuveyt’in işgalinde Irak Valisi olan ve takma adı “Chemical Ali (Kimyasal Ali’den)” devşirilmişti.
Ali Hassan Abd el Macit el Tikriti‘ye; 1988 yılında, Saddam iktidarında, Halepçe’de Kürtler üzerinde “hardal gazı” kullanarak kitlesel ölümlere neden olunca bu ad takılmıştı. Irak’ın işgalinden sonra yargılanmış, 2010’da asılarak “idam” edilmişti!

***

Dünyada çeşitli kimyasal silahlar var… Sarin gazı, hardal gazı, biber gazı… “Hardal” ya da Şili biberinden yapılan “biber” gazları doğanın insanlara armağanı olarak yemeklerde kullanılsaydı daha iyi olmaz mı’
“Hardal” ve “biber” gazları, sonuçta “kimyasal ürünler” değiller mi’ Hardal gazı “kitlesel” ve biber gazı ise “bireysel” kimyasal silahlardır. Bakan Güler’in, Vali HAM’ın ya da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın “destan yazan polisleri” de kendi vatandaşlarına karşı “kimyasal silah” kullanmış olmuyorlar mı’
Bir bakıyorsunuz polisler göstericilere teker teker biber gazı püskürtüyorlar. Bir bakıyorsunuz basınçlı su sıkması öngörülen TOMA’lar kıpkırmızı suyu göstericilere karşı kullanıyorlar. İstanbul’un musluklarından akan su “kırmızı” olmadığına göre TOMA’ların “kırmızı suyunun” içinde acaba ne var’
2000-2012 Haziran tarihleri arasında, 62 ton biber gazı dışalımına 21.3 milyon dolar ödenmiş. 2013’te yalnızca Gezi Parkı olaylarından sonra bu rakam kim bilir kaça katlandı’Yargıtay, bireysel savunmada kullanılan gazı püskürten sanık hakkında, “bu gazın TCK’nin ilgili maddesi uyarınca silah niteliğinde olduğu” kararını aldı. Varın gelin, siz polisin sıktığı “biber gazının silah olma” gücünü düşünün!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Antakya’daki son olayın ardından “Can kaybı şaka değil. Bunlar çok üzücü şeyler” derken, yakını köşe yazarları da “hükümeti gerilimi gidermesi uyarısında” bulunmaya başladılar.
Anlaşılan Saddam’dan sonra Beşşar Esad kullandığı “hardal” ile kitleleri “toptan”, Erdoğan ise “biber” ile “bireysel” cezalandırıyorlar.

13.09.2013 – CUMHURİYET