Her dönem hükümetler ve devletler kendi barbarlarını yarattı. Gelin görün ki artık Bizden olmayan herkesin barbarlığa transfer olması bir ilk gözüküyor.
Barbar, Yunancada ‘bizden olmayan’ demekmiş. Bu ‘biz’ meselesi şu aralar çok kafama takılıyor. Bir ara hatırlarsanız ‘taraf olmayan bertaraf’ olur vardı. Şimdi gazetecisinden işadamına kadar ‘bizden olmayan bertaraf olur’ aşamasına gelindi. Peki kim bu ‘biz’?
Aslında hepimiz biliyoruz artık o ‘biz’in kim olduğunu. Peki, o zaman barbar kim oluyor? Gelin şu barbarları yakından tanıyalım.
Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz.
Ömer Özkan gibi dünyaca ünlü bir cerrah olabilir, yüz nakilleri ile Türkiye’nin adını dünyaya duyurabilir, bu uğurda eşinizin, yavrunuzun doğumunu bile kaçırmayı göze alabilirsiniz. Fark etmez. Senin dünyaya nam salan itibarın faili meçhul bir ihbar mektubuna bakar. Bir de bakmışsın kendini gazetelerin manşetlerinde, yolsuzluk yapan bir doktor olarak 8 sütuna manşet buluverirsin. Muhbir vatandaş, memleketin yüz akı bir doktordan daha muteberdir ‘biz’in gözünde. Bu yüzden ‘boşuna didinip durma’ der bu sistem sana. “Çek git, bütün bu yapacaklarını yurtdışında bir üniversite yap” der bu soruşturmalar aslında. Sen ne iş yaparsan yap, hangi kurumda çalışırsan çalış, ‘Vasatistan’da her başarının ardından barbarlığı tescillenen biri oluverirsin. Barbarsındır, farkında değilsindir.
Müslüman olman yetmez Misak-ı Milli sınırlarında. Devletin gözünde Sünni de olman şarttır Müslümanlığının yanı sıra. Laik Sünni bir rejimde yaşarsın, çaktırmazsın. Sünni değilsen, cami yerine cemevine gitmeyi bir inanç olarak görüyorsan, eğitiminden ibadetine sen bu devletin gözünde ilk günden bu yana barbarsın zaten çocuğum. Ne okullarda senin inancına yer vardır ne de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesinde sana ayrılan tek kuruş bulabilirsin. Önyargılar, söylentiler, ayıp fıkralarla dışlanırsın. Otellerde bir mum gibi yakılır, mahkeme salonlarında suçluların kaçırılmasının seyrine baktırılırsın.
Kürtsen tescilli barbarsın demektir. Ne dilin konuşulur ne kimliğin kabul edilir. Yıllardır binlerce Kürt’ün dağlarda bir hiç uğruna ölmesi de öldürmesi de bir rastlantı değildir. Kürt olman da fark etmez. Barbarlık empati ile de gelir yapışır üzerine.
“Barışa geç kalıyoruz, hükümet işi ağırdan alıyor”, “Barış süreci güme gidecek yahu, neyi bekliyorsunuz?” diye telaşlananlar arasındaysan barbarların arasına düşmüşsün haberin yok demektir. Her türlü barışı talep etmenin karşılığında ‘barbarlık’ yazıyor nicedir bu topraklarda. ‘Barış’ deyince terörist ilan ediliyorsun. “Savaşmayalım” deyince suçlu diye başparmaklar kalkıyor üzerine. Suriye’de 100 bin kişinin ölümünün yenilerini öldürerek bastırılmayacağını düşünüyorsan, savaşın iki cephesi vardır diyorsan, tarafsız kalmaya çabalıyorsan sen devlet babanın gözünde zaten barbarsın yavrucuğum.
Gencecik çocuklar sokak gösterilerinde kuş gibi tek tek öldürülüyorsa ve sen hiçbir ölümün hesabını soramıyorsan, bu çaresizlik seni sokağa döküp öldürülen her gencin ardından yeniden sokağa dökülmekten başka çare bulamıyorsan polisin gözünde ya potansiyel barbarsın ya da sabıkalı bir barbar…
“Gezi, Gezi, Gezi” diye hâlâ geziniyorsan sen yeni barbar oldun, keyfini çıkar canımın içi…
“Bizim bir Avrupa hayalimiz vardı, ne zaman onu bırakıp Ortadoğu liderliğine soyunduk” diyenlerdensen hemen kaybol gözümün önünden.
Pis barbar seni…
Barbarlığın binlerce çeşidi var şu aralar… Bir bakmışsın ‘çapulcu barbar’ olmuşsun, bir bakmışsın adını sanını duymadığın, kukuletalı faiz lobisinin ‘figüran barbarına’ dönüşmüşsün, oradan ‘Otporun uşağı barbarlara’ transfer olup fark etmeden dış güçlerin maşalığına terfi eden bir barbar oluvermişsin.
Barbarlığın seviyesi öylesine düştü, kaplama alanı o kadar genişledi ki artık “Olimpiyat belki de iyi bir şey değildir, biz almayalım” demek bile barbarlıkla eş koşuluyor. Üstelik kınalı barbar! Artık nerene uygun görürsen…
Devletin her zaman bir ‘barbarlar’ tanımı oldu. Kimi zaman dış düşmanlar, kimi zaman iç mihraklar barbarlık kelimesinin karşılığı olarak yazıldı. Bir zamanlar devlet barbarları tarif ederken Yunanistan’ı, İran’ı, Irak’ı sayardı. Sonra onlar gitti, yerine PKK, Kürtler ve Ermeniler geldi… 6-7 Eylül olayları öncesi barbarlar Rumlardı. 28 Şubat’ın barbarları gericiler, irticacılar oldu.
Her dönem hükümetler ve devletler kendi barbarlarını yarattı. Gelin görün ki artık ‘Biz’den olmayan herkesin barbarlığa transfer olması bir ilk gözüküyor.
İstanbul Bienali’nin bu yılki başlığı, Lale Müldür’den ödünç alınan ‘Anne ben barbar mıyım?’
İsterseniz bu zor soruya başka bir soru ile cevap verelim.
“‘Biz’den misin?”
Ona karar ver.
Ya ‘biz’densin ya da ‘barbar’!
13.09.2013 – RADİKAL