Amerika Birleşik Devletleri’nin kendisine tabi Avrupalı devletlerle birlikte başlatmak istediği “sınırlı savaşın” hedefi belli.
Suriye hükümeti, Batı ile bölgedeki taşeron devletler Suudi Arabistan ve Katar tarafından silahlandırılan muhaliflerin karşısında güçlenerek ülkenin kontrolünü yeniden ele geçirmeye başlamıştı. Gidişatın tersine çevrilmesi gerekiyordu. Kasvetli iç savaşı sürdüren muhalefetin hem askeri hem de psikolojik olarak kuvvetlendirilmesi şarttı.
Obama, kimyasal silahların “kırmızı çizgi” olduğunu söylediği için bu silahların devreye girmesi gerekiyordu. Romalıların sorduğu üzere: Cui prodest’ Yani kimin çıkarı var’ Cevabın Suriye hükümeti olmadığı ortadadır.
Birkaç hafta önce Le Monde’nin iki muhabiri zaten kimyasal silahların varlığını duyurmuştu. Peki, eğer bu silahlar kullanıldıysa, bunları kim kullandı’ Obama yönetimi ve yandaşları, Esad’ın önce BM’nin kimyasal silah denetçilerinin Suriye’ye gelmesine izin verip ardından, tam da denetçilerin kaldıkları otelin yaklaşık on beş kilometre ötesinde, kimyasal silahlarla kadınlara ve çocuklara saldırdığına inanmamızı istiyor. Bu iddianın elbette elle tutulur yanı yok. O halde bu gaddarlığı kim yaptı’
2004 yılında Felluce’de beyaz fosforun ABD tarafından kullanıldığını biliyoruz. (Orada kırmızı çizgiler yoktu, tabii Iraklılardan akan kanın çizdiği dışında.)Deliller ise tıpkı önceki savaşlarda da olduğu gibi karartıldı.
Irak’taki savaş ile işgalden beri Arap dünyası Sünniler ve Şiiler arasında bölünmüş durumda. Suriye’nin hedef tahtasına oturtulmasını isteyenler arasında iki eski dost da bulunuyor: Suudi Arabistan ve İsrail. İki ülke de İran’daki rejimin devrilmesinden yana. Suudilerin bahanesi fikirsel ayrılıklar. İsrailliler ise Hizbullah’ın ortadan kaldırılması için her şeyi göze almaya hazır. Bu onlar için “oyunun sonu” olacak gibi. Washington ise biraz kenarda durduktan sonra şimdi tekrar oyuna dâhil oluyor. Suriye’nin bombalanması ilk aşama olacak.
İngiltere’ye dair çok fazla heyecanlanmak abes olur. İngiltere, İşçi Partisi’nin de dâhil olduğu Merkezi Hükümet tarafından yönetilen tabi bir devlettir. Buradaki siyasi partiler “Beyaz Saray’ın ardına takılmayı” kabullenmiş durumda. Cameron, daha birkaç ay öncesine kadar savaşa dünden razıydı. ABD bu fikre soğuk bakınca “Downing Street” (İngiltere Hükümeti) sesini kesti. Şimdi ise savaşa “gönülsüzce” dâhil olduğunu söyleyerek, sürece tekrar müdahil oluyor. En acınası durum budur.
Muhafazakâr milletvekilleri daha sert bir direniş gösteriyor. “Tories” (Muhafazakâr Parti mensupları) İşçilere karşı çıkacak mı’ Bunu ileride göreceğiz.
İranlılar olası bir saldırıya aynen karşılık vereceğini söyleyerek gidişata sert tepki gösterdi. Blöf yapıyor olabilirler. Ancak bu tepki, her ne kadar Batı medyası yeni lideri “ılımlı” olarak tanımlasa da, ülkenin duruşunun Ahmedinejad dönemindeki gibi kalacağını gösteriyor. Tahran tehlikenin ve bunun sebeplerinin farkında. Batılıların Arap dünyası ile komşularına yapacağı her bir müdahale gidişatın daha da beter hale gelmesine neden olur. Pentagon’un Nato’daki müttefikleri ile birlikte izlemeyi planladığı yol, öncekilerden farksız olacak gibi.
Tüm bunlar olurken, Mısır’da bir Arap Pinochet-ABD/AB “holdinginin” liderlerinin bir parça mahcup desteğiyle-ülkedeki “düzeni” zamanın koşullarına uygun olarak yeniden sağlıyor.Kaynak: [kck]a href=’http://tariqali.org/’http://tariqali.org/
Çeviri; Feride Tekeli
‘01.09.2013 – MUHALEFET