İş Güvencemizden Taviz Vermeyeceğimizi DPB Çalıştayında Bir Kez Daha İlan Ettik!

235

Devlet Personel Başkanlığı’nın (DPB) ev sahipliğinde Bolu/Abant’ta gerçekleştirilen “Kamu Personel Sisteminin Sorunları, Çözüm Önerileri ve 2023 Vizonu Çalıştayı”nın açılışına Konfederasyonumuzu temsilen Genel Başkanımız Lami Özgen katıldı.
Çalıştayın açılışında konuşan Genel Başkanımız KESK’in kamu emekçilerinin kazanılmış en temel hakkı olan iş güvencesini hiç kimse ile, hiçbir platformda müzakere etmeyeceğini tekrar vurguladı.
Genel Başkanımızın Konuşma Metni Aşağıdadır.
Değerli Katılımcılar,
2, 5 milyon kamu emekçisi sınırlandırılmış iş güvencesinin kaldırılmasına ilişkin haberlerin ayukka çıktığı bir dönemde,
Çalışıp çalışamayacağının,
Çalışırsa hangi koşullarda ve nasıl çalışacağının,
Emekli olmaya ömrünün yetip yetmeyeceğinin,
Gittikçe eriyen maaşı ile açlık sınırına yakın, yoksulluk sınırına uzak bir yaşam sürdürmenin kaygısında iken,
Kısacası emekli olanları ve ailelerini de kattığımızda 20-25 milyon insanımız yarın ne olacağının kaygısındayken Devlet Personel Başkanlığı tarafından düzenlenen çalıştayda bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Değerli Katılımcılar,
Bilindiği gibi Kamu hizmeti, devletin piyasanın işleyiş kurallarından önemli oranda bağımsız kılınarak üstlendiği toplumsal ihtiyaçları karşılayacak mal ve hizmet üretimlerini ifade etmektedir.
Toplumsal ihtiyaçlar ise öncelikle anayasada ortaya konan temel hak ve özgürlüklerle ilgili devletin üstlendiği ödevler ve bu ödevleri yerine getirmek için teşkilatlanma modeline göre karşılanmaktadır. Bizim anayasamızın değiştirilemez temel ilkelerinden birisinin de sosyal devlet ilkesi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu ilkenin gereği olarak da devletin yurttaşlarına yeni istihdam alanları yaratma, ayrım yapmaksızın herkese eğitim, sağlık, sosyal güvenlik olanakları sağlamak gibi sorumlulukları vardır.
Ancak yaklaşık 30-40 yıldır yeni liberal politikaların etkisiyle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyal devlet ilkesi ve bu ilkenin gereği devletin yerine getirmesi gereken anayasal görevler adeta askıya alınmıştır. Ülkemizin de üyesi olduğu Dünya Ticaret Örgütü bünyesinde 1995 yılında imzalanan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) bu süreci daha da hızlandırmıştır. Bu durum devletin kamu hizmetlerine yaklaşımı bakımından yeni bir örgütlülüğü beraberinde getirmiştir.
Adı her ne olursa olsun bu örgütlülüğünün asıl niteliği piyasa dostu olmasıdır. Her türlü toplumsal-kamusal hizmetin özel sektörce devredildiği, kamusal hizmetlerin fiyatlandırıldığı bu sistemde devletin görevi ise piyasaya uygun kurallar koyarak özel sektörün çalışma düzenini denetlemeye indirgenmektedir.
Küresel ölçekli bu neo liberal anlayış pek çok ülkeye olduğu gibi Türkiye’ye de yansımıştır. Vergilendirme ve kamu iktisadi teşebbüsleri eliyle yükselen ‘sosyal devlet’ yerine ‘kürek çeken değil dümen tutan’ diye formüle edilen devlet örgütleniş modeline geçilmesi ile kamu hizmetleri alanı daraltılmış ve parçalanmıştır. Çalışan tüm kesimler de olduğu gibi kamu emekçilerinin de en temel ekonomik, sosyal ve özlük haklarında ciddi gerilemeler yaşanmıştır.
Vatandaş yerine müşteri, kamu binası veya kamu işletmesi yerine ticarethane mantığının egemen kılınmasıyla kamu hizmeti iş ahlakı yıkılmak istenmektedir.
Kamu ve özel sektör çalışma ilişkilerinde kuralsızlaştırma ve emeğin aşırı sömürülmesini öngören düzenlemeler birbirine paralel olarak ve pek çok noktada iç içe geçmiş bir şekilde hayata geçirilmiştir.
Değerli Katılımcılar,
Bugüne dönecek olursak,
Son dönemde kamuda esnek çalışma ve bireysel performansa dayalı istihdam biçimlerinin uygulanmak istendiği, bununla doğrudan bağlantılı olarak kamu emekçilerinin iş güvencesinin kaldırılması için hazırlıklar yapıldığı artık bir sır olmaktan çıkmıştır.
Özellikle son günlerde medyaya yansıyan haberler yeni anayasa çalışmalarında kamu emekçileri açısından nasıl bir hazırlık yapıldığı konusunda gelecek açısından az çok fikir vermektedir.
Şimdi biz bunları söyleyince hükümet kanadından “bu bir niyet okumadır, bizim gizli ajandamız yok” feryatları yükseliyor. Özellikle altını çizerek söylüyorum. Kamu personel sistemine yönelik olarak, özellikle geçtiğimiz 10 yıl içinde hayata geçirilen uygulamalara bakıldığında niyet ya da amaç zaten kendini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Kamu istihdamında özellikle son 10 yılda karşılaşılan uygulamalar, emekli olanlardan daha az sayıda kamu personeli istihdam etmek, taşeronlaştırma, sözleşmeli-ücretli personel uygulaması, geçici süreli sözleşmeli personel çalıştırma, 4-b, 4-c, 50-d, çakılı sözleşmeli çalışma, geçici-mevsimlik işçilik gibi uygulamalarla kamu kesiminde istihdam yapısı çok parçalı ve eşitsizlik temelinde yeniden yapılandırılmıştır.
Kamu emekçilerinin istihdam biçimlerinde her geçen gün güvencesizliği dayatan çalıştırma statülerinde istihdam edilenlerin sayısı katlanarak artmaktadır. Bunu biz söylemiyoruz, bizim iddiamız değil. Resmi kurumların rakamları söylüyor.
Bugün gelinen noktada tüm çalışanlar gibi kamu emekçileri için de kazanılmış en önemli hakların başında gelen iş güvencesinin tehdit altında olduğunu görüyoruz. Eğri oturup doğru konuşalım. Zaten mevcut 657 sayılı DMK’da kamu emekçilerine gerçek bir iş güvencesi sağladığını iddia etmek mümkün müdür’ Memurun işine son vermek için idareye oldukça geniş yetkiler verilirken gerçek bir iş güvencesinden bahsetmek mümkün değildir.
Ayrıntıya girmeyeceğim. Sadece torba yasa olarak bilinen 6111 Sayılı yasa ile DMK’nın 125 maddesinin ilgili fıkrasına eklenen ibareler bile tek başına gerçek bir iş güvencesinden söz edilemeyeceğini fazlasıyla göstermektedir. Benzer onlarca düzenleme ile hak arayışı içerisinde olan kamu emekçilerinin iş güvencesi var ile yok arasında bir pozisyona getirilmiştir.
Buna rağmen özellikle son yıllarda kamu alanında yaşanan bütün sorunların yükünü kamu emekçilerine yükleyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Kamu emekçilerinin büyük bir bölümünün neredeyse çalışmadan maaş aldığını, bu nedenle de iş güvencesinin kaldırılması gerektiği yönündeki propaganda sürekli olarak pompalanmaktadır.
İş güvencesi gibi bizim için hayati derecede önemli bir konunun gazete ve internet sitelerinde “Görevini iyi yapmayan memur işten çıkarılabilecek”, “Çok çalışan çok, az çalışan az maaş alacak” gibi uygulamayı destekleyici şekilde karşımıza çıkarılmasını medyanın işgüzarlığı olarak değerlendirmek çok eksik bir değerlendirmedir.
Değerli Katılımcılar,
AKP hükümetleri bugüne kadar çalışma ve yaşam koşullarımızı yakından ilgilendiren pek çok yasal düzenlemeyi hayata geçirmiştir. Bunları yaparken de “Sosyal diyalog” mekanizmasının işletildiği iddia edilmiştir. Ancak bize göre bu süreçlerde kelimenin tam anlamıyla bir “monolog” yaşanmıştır.
Hükümet tek taraflı olarak belirlediği bu kanunların, düzenlemelerin sorumluluğunu üstenmeye sıra geldiğinde ise “Biz bunları sosyal taraflarla birlikte yaptık” diyerek topu sürekli bizlere atmaktadır.
Ben, KESK Genel Başkanı olarak, buradan bir kez daha açık olarak ifade ediyorum. Kamu emekçilerinin iradesini yok sayan hiçbir düzenlemede -başkalarını bilmem ama- KESK’in bir onayı söz konusu değildir. Bundan sonra da olmayacaktır.
Bugünse gerek “2023 vizyonu”, gerekse “2013 hükümet programı” ile bütün kamu personel sisteminin yönetim yapısının kökten değiştireceğinin ilan edilmesine tanık oluyoruz. Oluşturulmak istenen yeni kamu personel rejiminin kamu istihdamında kuralsızlık ve güvencesizliği artırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.
Çalışma yaşamının standardını belirleyen en temel kuralların esnekleşmesi sonucunda da iş güvencesinin tartışma konusu yapılması kaçınılmazdır.
Bu çalıştayın konusunu oluşturan başlıklara baktığımızda, katılımcıların kimliklerinden bağımsız olarak, bizleri kamuda “esnek ve performansa dayalı çalışma” ve “günün şartlarına uygun memur” istihdamını temel alan bir yönetim anlayışına ikna etmeye yönelik bir hazırlık izlenimi verdiğini söyleyebiliriz.
Bugün burada her bir alt başlığı üzerinde günlerce tartışılması gereken konuların 15-20 dakikalık sürelere sığdırılmaya çalışılması bu endişemizi güçlendirmektedir.
Gerçek bir sosyal diyalogdan söz edilecekse, her biri özgür toplu pazarlık sisteminin konusu olan bu başlıklar kamu emekçilerinin de katıldığı, hak ettiği zamanın ayrıldığı toplantılarda, çalıştaylarda ele alınmalıdır. Niyet gerçekten kamu hizmetlerinin kaliteli bir şekilde herkese eşit ve parasız ulaşmasının sağlanması ise kamu emekçilerinin bugününü ve geleceğini daha da karartacak düzenlemelerden artık vazgeçilmelidir.
Sözlerime son verirken, KESK’in kamu hizmetlerinin piyasalaştırılarak tamamen tasfiye edilmesine yol açacak düzenlemeler karşısında sesiz ve tepkisiz kalmayacağının altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Kamu emekçilerinin sınırlı iş güvencesini bile ortadan kaldırmayı hedefleyen girişimler bizim için GREV sebebidir.
KESK olarak bu yönde atılacak adımları onaylamamız mümkün olmadığı gibi, iş güvencemizi hiç kimse ile hiçbir platformda müzakere etmeyeceğimizi bir kez daha belirtiyor, diğer konfederasyonları da bu tuzağa düşmemeleri için bir kez daha uyarmayı görev biliyoruz.
]