16 Şubat 2023 Perşembe günü Genel Merkezimizde düzenlediğimiz basın toplantısında; deprem sonrası yaşanan sürece ilişkin değerlendirmelerimiz kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Genel Sekreterimiz Aziz ÖZKAN tarafından okunan açıklama aşağıdadır:
BASINA VE KAMUOYUNA
6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetinde iki büyük depremle sarsıldık! Kahramanmaraş dışında Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye ve Kilis’i de etkileyen deprem bölgede büyük bir yıkım yarattı. Bugün itibariyle resmî açıklamalara göre otuzbeşbinin üzerinde yurttaşımızı kaybederken yine resmi rakamlara göre yüzbinin üzerinde yurttaşımızın da hastanelerde tedavisi devam ediyor.
Değerli Basın Emekçileri;
Bilindiği gibi ülkemiz Coğrafik olarak büyük fay hatları üzerinden yer almaktadır. Bulunduğu konum itibariyle bilim insanları tarafından deprem bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Bu gerçeklik üzerinden yerleşim yerlerinin ve kentlerin bu coğrafi duruma uygun olarak inşaa edilmesinin hayatiliği bilimsel çalışmalarda ortaya konulmaktadır. Öyle ki, bu değişmez gerçeklik nedeniyle Cumhuriyet tarihi boyunca 1939 Erzincan, 1999 Marmara, 2011 Van, 2020 Elazığ, İzmir ve daha birçok depremde de on binlerce yurttaşımızı kaybettik.
6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız deprem ve sonrasında ortaya çıkan tabloya bakılınca bilimin ortaya koyduğu gerçekliğe göz yumulduğu daha önce yaşanan depremlerden ders alınmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Kurumsal yapılar deprem konusunda gerekli organizasyon ve donanıma sahip olmadığından yıkılan binaların enkazına neredeyse iki gün müdahale edilmedi. İş makineleri ve gerekli ekipmanlar zamanında bölgeye ulaştırılmadı. Yurt içi ve yurt dışından gelen arama kurtarma ekipleri deprem alanlarına yönlendirilmedi. Bu durum binlerce yurttaşımızın göz göre göre hayatını kaybetmesine neden oldu. Tüm bu plansızlıkların nedenin ise AFAD, Kızılay ve birçok kamu kurumundaki liyakatsiz atama ve yerleştirmeler olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
Depremin ağır etkilerinin kentlerde bir yandan Altyapı sistemi çökerken günlerce su, elektrik, doğalgaz gibi temel ihtiyaçlar kesildi. Depremin büyük yıkımlara yol açtığı kentlerdeki halk dışarıda soğuk hava şartlarında apaçık ortada bırakıldı. Diğer yandan enkaz altında kalan vatandaşların yardım çağrıları için olması gereken internet ve iletişimde ciddi aksaklıklar yaşandı. Bu duruma çözüm üretmesi gereken cumhurbaşkanlığı iletişim başkanlığı ve telekomünikasyon şirketleri aksaklıkları gidermek bir yana süreci izlemekle yetindi, üstüne sosyal medyayı kısıtladı.
İktidar sistematik olarak depremin sonuçlarının ağır olmasının ve müdahalede geç kalınmasının ölümcül sonuçlar doğurmasında devletteki neo liberal dönüşüm politikalarının, kamu hizmetlerinin piyasaya açılmasının, özelleştirmelerin, devletin bir şirket gibi yönetilmesinin, iktidarın devleti adeta inşaat şirketlerine teslim etmesinin, denetimsizliğin, KÖİ projelerinin, kamuya ve yatırımlara yeterince bütçe ayrılmamasının vb belirleyici etkisini gözlerden uzak tutmak istemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığına devasa bütçeler ayrılmasının deprem karşısında ne gibi bir faydası olduğunu her vatandaşın sorması gerekmektedir. Eğer bugün kamu hizmetleri çökme noktasına gelmişse ve müteahhitler bu kadar pervasızca ve kontrolsüzce binalar dikmiş, bu binalar on binlerce insanımıza mezar olmuşsa herkesten önce bu sistemi kuranlar ve nemalananlar hesap vermelidir.
Bilim insanlarının bölgeye yönelik yıllardır dile getirdikleri deprem tespitlerine rağmen deprem gerçeğini görmezden gelen kent planlaması, imar ve yapı denetim çalışmaları yaşadığımız büyük felakete adeta davetiye çıkarmıştır.
Bu yetersizlik/liyakatsizlik nedeniyle milyonlarca yurttaşımız depremin ilk günlerinde yetkili kurumlar tarafından kaderine terk edildi. Yaşanan çaresizliğe karşın bölge halkının ve ilk günden bölgeye koşup giden gönüllülerini kol gücüyle yüzlerce yurttaşımızı enkaz altından sağ çıkarmasına şahit olduk. İş makinesi, operatör, yakıtın aynı anda bir araya getirilememesi, gece çalışmaları için aydınlatma sağlanamaması kritik olan birkaç gün içinde binlerce yurttaşımızın enkaz altından sağ çıkarılmasına engel oldu. Deyim yerindeyse “Devlet enkaz altında” kaldı.
AFAD’ın, Kızılay’ın yaşanan felaket karşısında yetersizliği ve organize olamaması yaşanan büyük felaketin boyutunu artırırken, halkın adeta sivil bir seferberlik ilanına da şahit olduk. Yardım için ilk günden bölgeye koşanların özverili çalışmalarıyla toplanan yardımların hızlı bir şekilde bölgeye sevk edilmesini güvenlik güçlerinin akıl almaz bir şekilde engellemeleriyle karşılaştık.
Değerli Basın Emekçileri;
Depreme dayanıklı yapılaşmaya gitmeyen, deprem sırasında ve sonrasında gerekli afet koordine planlarını yapmayan iktidar bloğu, deprem sonrası yaşanan eksiklikleri eleştirenleri ise şerefsiz, provokatör ilan etti. Bir kez daha her türlü yetkinin tek bir kişide toplandığı bu ucube sistemin savunucuları, kamuda liyakat sistemini çökertenler, akıldan bilimden uzaklaşanlar, yıllar boyunca sürecek bu ağır bedeli halka ödetenler, bildikleri en kolay yoldan yaşananlara kader, fıtrat diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Bu deprem felaketi kader değil ihmaller sonucu gerçekleşen katliamdır.
Büro Emekçileri Sendikası olarak konfederasyonumuz KESK koordinasyonunda depremin ilk saatlerinden itibaren oluşturduğumuz kriz masası üzerinden ülke genelinde dayanışmanın en güzel örneklerinden birini hayata geçirmeye çalıştık. Bundan sonraki süreçte de dayanışmayı büyütmeye devam edeceğiz.
BES olarak yaşanan depremin yaklaşan seçim sürecinin bir aparatı haline getirilmesini doğru bulmuyor, halkımızın dayanışma motivasyonunu bozacak tartışmalardan uzak durulmasını, Anayasal sürecin işletilmesini, başta İç İşleri Bakanlığı ve YSK’yı şimdiden gerekli tedbirleri almaya davet ediyoruz.
Değerli Basın Emekçileri;
Bir kez daha yirmi yıldır merkezi iktidarda bulunan; yerellerdeki iktidarı ile birlikte otuz yılı aşkın bir süredir ülkeyi yöneten iktidara sormak istiyoruz.
Deprem vergilerinin nereye gittiği konusunda eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 2011 Van depreminden sonra yaptığı açıklamada toplanan paraların duble yollar, havalimanları ve sağlık harcamalarında kullanıldığını söylemişti. Şimşek şu ifadeleri kullanmıştı: “Sonuçta bunlar 74 milyonun servetidir. Bu, duble yollara gidiyor, demiryollarına, havayollarına, çiftçimize, eğitime gidiyor.” diye açıklamada bulunmuştu.
1999 depreminin açtığı mağduriyetleri ortadan kaldırmak, devamında ülkenin deprem coğrafyasında yer aldığı gerçeği üzerinden yaşanacak depremlere karşı önlem almak ve kentsel dönüşümleri sağlamak için çıkarılan ve bugün itibarıyla yediyüz milyar liraya yaklaşan deprem vergilerinin nereye harcandığının hesabını birileri vermeyecek mi!
Büro emekçileri sendikası olarak buradan soruyoruz 24 yıldır topladığınız vergileri depremin etkilerini azaltmak, halka güvenli barınma imkânı sağlamak ve can güvenliğini sağlamak yerine kimlere peşkeş çektiniz?
Bunun takipçisi olacağımızı buradan kamuoyuna duyuruyoruz.
Değerli Basın Emekçileri;
Yaşanan depremin ülkemizdeki mevcut ekonomik krizi daha da derinleştireceği ortada. Siyasi iktidarın bir yandan deprem bölgesinde yaşanan yıkımı ve ortaya çıkan mağduriyetleri ortadan kaldırmak için bir planlama yapması gerekmektedir.
- Bölgede görev yapan Kamu Emekçilerinin tayin talepleri yerine getirilmeli ve görev yapacak Kamu Emekçileri için güvenli çalışma ve güvenli barınma koşulları sağlanmalıdır.
- Bölge halkının kamusal yükümlülüklerinin mücbir sebep ilan edilerek ötelenmesi kabul edilir değildir. Bunun yerine depremden zarar gören il, ilçe ve köyler afet bölgesi ilan edilerek bölgedeki yurttaşlarımızın devlete, bankalara, özel şirketlere olan borçlarının silinmelidir.
- Yıkılan illerimizin yeniden inşasında bilimin kılavuzluğunda hareket edilmeli, yeniden inşanın finansmanı için ise servet vergisi alınmalı ve paralelinde adil bir vergi sistemi kurulmalıdır.
- Kurum ve şirketlerin yaptıkları bağış ve yardımlar vergi matrahından düşülmemeli, zaten yükümlülüğü olan bir ödemenin reklam malzemesi yapılmasına müsaade edilmemelidir.
Değerli Basın Emekçileri;
BES olarak bütün kamusal görevlerde liyakatin esas alınması gerektiğini söylemekte ve bunun mücadelesini yürütmekteyiz. Bir kez daha ağır bir şekilde kamuda liyakatsizliğin ortaya çıkardığı mağduriyeti ülke olarak yaşamaktayız. Sizlerin de dikkatini çekmiştir; yaşadığımız felakete yüzyılın felaketi diyenlerden, yetkililerden daha bir tane bile istifa eden olmadı, liyakatsizliğin yanına bir de yüzsüzlük eklendi. İktidarları boyunca düzenli olarak imar affı çıkaranlardan çıt çıkmıyor. Devasa bütçesine rağmen yitirdiğimiz yurttaşlarımızın kefensiz defnedilmesine Diyanet İşleri Başkanı’ndan çıt çıkmıyor. Yıkılan, göçen yolları, havaalanlarını, kamu binalarını yapan, onları denetleyen, ihale veren müteahhit ve bürokratlardan çıt çıkmıyor. Varsa yoksa yalan, dolan manipülasyon, adeta iyi ile kötünün savaşı yaşanıyor afet bölgesinde.
Değerli Basın Emekçileri;
Dün olduğu gibi bugün de gelecekte de kamuda liyakati savunmaya devam edeceğiz, kamunun demokratikleşmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Yaşadığımız bu karanlığı, akılla, bilimle aşacağız, yaralarımızı birlikte saracağız.
Depremden etkilenen halkımıza, üyelerimize bir kez daha geçmiş olsun diyor, yakınlarını kaybedenlere başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU