Deprem, ülkedeki yönetim sisteminin ve organizasyonun ne kadar yanlış olduğunu, bunların başındaki kişilerin çoğunun liyakatten ne kadar uzak bulunduğunu acı biçimde gösterdi. Türkiye’de belki bunlar hiçbir zaman tam olarak doğru değildi ama bu kadar yanlış hale gelmesinin nedeninin 2018’de geçilen ve her konuda Cumhurbaşkanını yetkili hale getiren yeni yönetim sistemi olduğu açık biçimde ortaya çıktı. Deprem, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu tür olaylara doğrudan müdahale yetkisinin alınmasının, AKUT’a el konulmasının, her kararın en yukarılarda toplanmasının nelere mal olduğunu adeta gözlerimizin içine soktu. Şimdi herkes afet illerine gönderilen yardım malzemelerinin ortada kalmasına, telef olmasına, yağmalanmasına üzülüyor ve bunun niçin devletçe organize edilemediğini soruyor. Bu sorunun yanıtı 2018 yılındaki düzenlemede yatıyor. Bir başka örnekten giderek bunu açıklamaya çalışayım.
“TÜSİAD’ın 6 Temmuz 2018 günü TÜSİAD merkezinde düzenlediği “Yeni Hükümet Döneminde Nasıl Bir Bütçe?” başlıklı panelinde konuyu bütçe açısından ele alıp ortaya koymaya çalışmıştım. Aşağıda o konferansta yaptığım sunumdan bir bölümü paylaşıyorum[1]:
“Bu yeni şemada 9 kurul, 5 ofis, 16 bakanlık ve 7 tane bağlı kuruluş var. Bütün bu birimlerde üretilenler son merci olarak Cumhurbaşkanına gelecek. Orada da mutlaka bir teşkilat olacak ve onlar inceleyip onay için Cumhurbaşkanına getirecekler. Bu sistemde bürokrasi çalışmaz, her konu sorumluluktan kaçmak için Cumhurbaşkanına gider. Bu tür örgütlenme, bürokrasinin sorumluluk almaktan kaçacağı ve her şeyi en üst makama taşıyacağı bir sistemdir. Böyle bir düzenlemede bütçe sistemi kilitlenir, her türlü harcama, yük getiren düzenleme hep yukarıya taşınır. Bu durum, vergi koyma ve harcama yetkisini hükümdardan alıp halkın temsilcilerinden oluşan parlamentoya bırakan yüzlerce yıllık birikimin tamamen tersine çevrilmesi anlamına geliyor.”
Konferansta anlatmaya çalıştıklarım bütçe ve bütçe uygulamasıyla ilgiliydi. Bu yeni sistemin bütçeyi nasıl içinden çıkılmaz hale getireceğini, yetki kullanımını nasıl kısıtlayacağını ortaya koymaya çalışmıştım. Bütçe ile ilgili olarak ortaya koyduğum bu görüşleri alıp küçük değişikliklerle başka alanlara taşırsanız aynı durumun her alanda geçerli olacağını göreceksiniz. Depremde, afet yerlerine gönderilen malzemelerin niçin telef olduğun, niçin yerine ulaşmadığı sorularının yanıtı da bu yeni, yanlış sistemde gizli. İnsanlar malzeme topluyor, afet yerlerine yolluyor ama bunları alacak, dağıtımı yapacak bir organizasyon yok. Çünkü bütün yetkiler en yukarılara, merkeze taşınınca yerel yerleşimde bu yetkileri kullanacak, sözünü dinletebilecek kimse kalmıyor. Herkes, yukarıdan talimat bekleyince her şey birbirine karışıyor. Oysa TSK, eskiden bu durumda bütün yerel yerleşimlerde kendiliğinden ortaya çıkar, yetkiyi de sorumluluğu da alır bu işleri organize eder, yağmayı önler, gönderilen malzemelerin ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlardı. TSK’den bu yetki alınınca karşımıza bu derbeder, perişan görünüm çıktı. Bir başka örnek deprem sonrası üst üste yaşanan çöküşlere karşın borsanın kapatılamamasıdır. Yukarıdan talimat beklenince bir deprem de borsada yaşandı. Oysa bu yetki Borsa Başkanında olsaydı bu çöküşler yaşanmadan borsa işleme kapatılırdı.
Yetki ve sorumluluk devri yapılmayan sistem işlemez. Deprem bunu bize en acı şekliyle bir kez daha gösterdi.
Tanıma göre, devlet, milletin organize olmuş halidir. Hükümet ise devleti çalıştıran mekanizmadır. Depremde millet organize oldu ama devlet ortada yoktu. Çünkü devleti çalıştıracak olan hükümet, yetki kullanacak durumda değildi. Yönetici konumundaki kişiler karşılaştıkları sorunları en yukarıya sormaya cesaret edemeyince sistem çöktü.
TÜSİAD’daki sunumu şuna benzer bir cümleyle bitirmişim: “Türkiye, gelecekte, son dönemlerde yaptığı yapısal reform gibi görünen düzenlemeleri eski haline geri getirdiğinde yapısal reform yapmış olacak.”
11 ŞUBAT 2023 – mahfiegilmez.com