Önceki yıllarda da bazı sendikacıların asgari ücretin artırılmasından rahatsız olduklarına dair söylentiler çıkıyordu. Ama bu yıl bu, söylenti olmaktan çıktı. Bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin asgari ücretin açıklanmasından sonra çıktığı Habertürk TV canlı yayınında bunu; “Ben bütün sendikalarla görüştüm. İşçi sendikaları başkanlarının taleplerini aldım. Bana ‘Siz, 8 bin liranın ne kadar üzerinde asgari ücret verirseniz biz o kadar zor durumda kalırız’ dediler. Çünkü ‘Bizim toplu sözleşmelerde aldığımız ücreti aşmanızı istemiyoruz, o zaman sendikalar fonksiyonsuz hale gelirler. 8 binin çok üzerine çıkmayın’ dediler” diyerek açıkladı.
Burada ilk akla gelen; bakanın Asgari Ücret Tespit Komisyonu (AÜTK) sözcüsü de olarak asgari ücrete gelecek tepkileri sendikacılara yönelterek kendisini eleştirilerden kurtarma amaçlı bir manipülasyon yapmış olabileceğidir. Ama Bakan Bilgin’in bu açıklamayı “sızdırma” ya da “imalarla” değil canlı yayında açıkça yaptığı, dahası uzun yıllar Türk-İş’te danışmanlık yaptığı ve pek çok sendikacıyla içli dışlı olduğu dikkate alındında, söylediklerinden şüphe etmek için neden görülmemektedir.
SENDİKALAR VE SENDİKAL MÜCADELE İTİBARSIZLAŞTIRILMAK İSTENİYOR
Ancak bakanın açıklamasında “Bütün sendikacılarla görüştüm” ifadesindeki “bütün”ün bütün sendikacıları kapsamadığı da bir gerçek. Çünkü tek adam yönetiminin kendisine yakın olmayan, daha doğru bir ifadeyle açıkça biat etmeyen sendikacılarla bırakalım görüşmeyi, randevularına bile yanıt vermediği, hatta onları meşru sendikacılar olarak görmediği dikkate alındığında “bütün sendikacılar”dan kastın Hak-İş ve Türk-İş’teki belki sayısı fazla ama yine de “bazı sendikacılar”, özellikle de kendilerine yakın sendikacılar olduğunu söylemek daha doğru olur.
Nitekim Bakan Bilgin’in açıklamasının hemen arkasından DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu DİSK’ten herhangi bir sendikacının bakanla görüşmediğini açıklamıştır. Hak-İş ve Türk-İş genel merkezlerinden ise bu konuda bir tepki gelmemiştir.*
Bakanın yaptığı ve yapmadığı bütün sendikacıları aynı çuvala koyarak suçlayan açıklaması bir gerçeğin kamuoyunca bilinmesine katkı yapıyor gibi görünse de “gerçek bu” deme amaçlı “masum” bir açıklama olarak da görülemez. Çünkü böylece Bakan Bilgin en başta “bütün sendikacılar” diyerek asgari ücretin 8 bin 506 TL olarak belirlenmesinin sorumluluğunu sendikacılara atarak, kendilerinin patronlarla iş birliği yaparak asgari ücreti patronların istediği sınırda tutmalarının üstünü örtmeyi amaçlamaktadır. Tabii burada bakan, “Asgari ücreti 8 bin TL’nin çok üstüne çıkarmayın” diyen hain sendika bürokratları üstünden mücadeleci sendikacıları ve sendikal mücadeleyi ve sendikalı olmayı aynı çuvala koyarak tüm sendikacıları ve sendikal mücadeleyi itibarsızlaştırarak üstünde tepinmektedir.
Eğer Bakan Bilgin “Ben bunları sendikaları ve sendikacılığı karalamak için değil bir gerçek işçi kamuoyunca bilinsin diye açıkladım” diyorsa, “bütün sendikacılar” derken hangi sendikacıları kastettiğini, hangi sendikacıların kendisinden “Asgari ücreti 8 bin TL’nin üstüne çıkarmayın” isteğinde bulunduğunu açıklamalıdır. Aksi halde bakan amacının “gerçeğin bilinmesi” değil sendikal alanda kaos yaratma, daha da önemlisi sendikal mücadelenin önemli bir sorunu olan sendikalara yönelik güvensizliği daha da derinleştirme olduğunu kabul etmiş olacaktır.
ASGARİ ÜCRETİN YÜKSELTİLMESİNE KARŞI ÇIKAN SENDİKACI BİR SINIF HAİNİDİR!
Bakanın niyetinin şöyle ya da böyle olması tartışılabilir. Çünkü bakan sonuçta sermaye iktidarının bakanıdır ve sermayeden yana davranması, sendikal mücadeleyi itibarsızlaştırması için gerçekleri eğip bükmesi onun görevinin fıtratında vardır. Ama bu tartışma içinde “Asgari ücreti 8 bin TL’nin üstüne çıkarmayın. Yoksa bizim toplu sözleşmelerde aldığımız ücreti aşarsınız o zaman sendikalar fonksiyonsuz hale gelir” diyen sendikacının ne menem bir sendikacı, nasıl bir sınıf haini oluğunu görmek çok daha önemlidir.
Çünkü sendikalar 200-250 yıl önce; işçilerin arasındaki rekabete son vererek, onları daha iyi yaşama ve çalışma koşuları için mücadele etmek üzere birleştiren örgütler olarak tarih sahnesine çıkmışlardır. Bugün de bir sendikanın “sendika olma” adına layık olmasının ilk şartı ilk sendikaların ortaya çıkmasındaki şarttır! Bu şartı yerine getirmek için mücadele etmeyen bir örgütün adı sendika olsa da gerçekte bir sendika sayılamaz! Böyle bir örgütün yöneticisi de gerçek bir sendikacı sayılamaz. O bir sınıf örgütünün yönetimini gasbetmiş sendika bürokratıdır; sınıfın içinde sermayenin uzantısıdır!
Bu yüzdedir ki ülkemizde işçilerin yarıdan fazlasının ücreti olan asgari ücreti, bırakalım insanca yaşanacak bir ücret olabilecek olan “yoksulluk sınırı”nın üstüne çıkarmayı, açlık sınırı civarında tutulması için Çalışma Bakanından ricacı olacak kadar alçalan sendikacının sözcüğün gerçek anlamıyla sendikacı sayılması bile sendikal mücadele için bir zuldür!
“İŞÇİLER SENDİKA YÖNETİMİNE” DİYEREK İLERLEMEK!
İşçinin insanca yaşayacağı bir ücret mücadelesini reddederek onların açlık sınırında tutulmasını isteyen sendikacı, sendika ilk ve varoluş ilkesini reddetmektedir. Bu yüzdendir ki onlara sendikacı değil sendika bürokratı diyoruz. Onları sermayenin işçiler içindeki uzantısı olarak görüyoruz.
Günümüzün sendika bürokratları, asgari ücretin yükseltilmesinin bile kendi sendikacılık sınırlarını aştığını söyleyecek kadar; sendikalı olmayı, sendikal mücadeleyi reddetmiş durumdalardır.
Sendika bürokrasisinin asgari ücretin yükseltilmemesi için sermaye iktidarının bakanına başvuracak kadar aşağılaştıkları dikkate alındığında;
- İnsanca yaşanacak bir asgari ücret mücadelesinin aynı zamanda sendika bürokrasisine karşı bir mücadele olarak da örgütlenmesi gerektiği,
- Asgari ücretin AÜTK değil, grev hakkıyla da donatılmış asgari ücretli işçilerin temsilcilerinin çoğunlukta olduğu bir TİS mekanizmasıyla tespit edilmesinin sendikal mücadelenin gündemi olarak aciliyet kazandığı,
- “İşçiler sendika yönetimine”sloganı etrafında oluşan sınıf sendikacılığı mücadelesinin ve taleplerinin güncel gelişmelerle de yenileyip öne çıkarılarak yaygınlaştırılmasının düne göre bile ayrıca bir önem ve aciliyet kazandığı görülmektedir.
İleri işçiler ve mücadeleci sendikacılar bu gerçekler etrafında adım atabilirse “Çekilen ve çekilecek sıkıntılar” boşa çekilmemiş olacaktır!
* Yazının yazılmasının ardından Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan bakanın sözlerinin muhatabının Hak-İş’e bağlı sendikalar olmadığını söyleyerek “Böyle bir ifadeyi biz kullanmadık” dedi.
26 ARALIK 2022 – EVRENSEL