MUSTAFA DURMUŞ: “İNŞAAT KAPİTALİZMİ” ÇÖKTÜ, EKONOMİ VE TOPLUM ALTINDA KALDI

295

20 yıldır ülkeyi kesintisiz biçimde yönetmekte olan AKP hükümetlerine iktisadi alanda yöneltilen en önemli eleştirilerin başında; trilyon doları aşan dış ve iç kaynağı esas olarak inşaat, emlak ve finans gibi büyük rantlar yaratmayı hedefleyen ve bu rantların da esas olarak yönetici sınıflar ve onların elitleri arasında paylaşılmasını temel alan, kısaca “belli bir kesimi zenginleştiren buna karşılık toplumun büyük bir kesimini yoksullaştıran” bir stratejiyi yürütmüş olmaları, geliyor.

Şu ana kadar hiçbir iktidar bu çapta bir kaynağa sahip olmadı

Öyle ki AKP Hükümetleri 2003 yılından itibaren uzunca bir süre, dünyadaki küresel likidite genişlemesinden hem doğrudan yatırımlar hem dış krediler hem de sıcak para girişleri biçiminde ciddi biçimde yararlandı.

Diğer yandan bu süreçte, ülkede iç mali kaynak anlamında ulusal gelirin ortalama yüzde 25’ine denk düşen vergi gelirlerine, 70 milyar doları bulan özelleştirme gelirlerine, milyarlarca liralık kamu bankalarının ve TCMB’nin kârları gibi diğer kamu gelirlerine ve 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ile birlikte milyarlarca dolarlık şirketlere, mal varlığına ve servete el konuldu.

Ayrıca bu 20 yıllık dönemde hem TL hem de döviz cinsinden yapılan iç borçlanma hükümetler için ciddi bir diğer finansman kaynağı oldu.

“Toplum olarak zenginleşiyoruz” algısı yaratıldı

Neticede, ülke insanında sahte bir “zenginleşiyoruz algısı” yaratan yüzbinlerce konut, lüks rezidanslar, AVM’ler, plazalar, şehir hastaneleri, şehirlerarası duble yollar, büyük köprüler ve görkemli camilerden oluşan ve dünyada ‘Beyaz Fil’ olarak da adlandırılan devasa büyüklükte bir inşaat ekonomimiz oldu.

Kuşkusuz bunun sonucunda ülkede ‘Beşli Çete’ olarak da anılan dünyanın sayılı dolar milyarderleri ortaya çıkarken, böyle bir inşaat-finans- rant ekonomisinin bedeli ülkenin giderek tarımsızlaşması ve sanayisizleşmesi oldu.

İha ve Siha’lardan oluşan bir yeni sanayi

Ülkede, iktidara çok yakın bir sermaye grubunun üstlendiği İHA, SİHA üretimi ile ünlenen askeri-sanayi karması sektör dışında yeni bir sanayi alanı yaratılamadığı gibi, ihracatın içindeki yüksek teknolojili sınai ürünlerin payı da yüzde 4’ü dahi bulamadı. (1)

Askeri sanayi karması sektöründeki gelişim ülkedeki yükselen militarizmin ve otoriterleşmenin hem sonucu hem de nedeni oldu. Bu durum özellikle de 2015 yılından bu yana ülkenin hızla demokrasiden uzaklaşmasıyla sonuçlandı. Ülke yoksulluk ve yolsuzluklarda olduğu gibi, tüm diğer uluslararası ölçütler açısından da (başta hukukun üstünlüğü ve temel insan hakları ve özgürlükleri olmak üzere) dünya sıralamasında hızla dibe doğru geriledi. (2)

Devasa büyüklükte bir borç stoku

Ülke önümüzdeki yıl aynı anda yapılacak olan iki seçime doğru yol alırken, bu dönemden geriye büyük çapta bir borç stoku kaldı.

Ülkenin toplam iç ve dış (özel ve kamu) borçları bu yılın üçüncü çeyreği itibariyle 16,5 trilyon TL’yi bulurken, dış borçlar son 20 yılda neredeyse üç katına çıkarak bu yılın Haziran ayında 444 milyar doları aştı. (3) Toplam borçlardaki özellikle 2022 yılının ilk 9 ayında görülen aşırı büyümenin nedenleri iç borçlar açısından yüksek enflasyon ve dış borçlar açısından hızla artan döviz kurları oldu.

Bu borçların içinde özel kesimin ve bilhassa bankacılık dışı reel sektörün borçları toplam borçların yüzde 60’ından fazlasını oluşturuyor. Bu da 20 yıllık iktidar döneminin sadece kamu dış borcu açısından değil, aynı zamanda özel sektör dış borcu açısından da (bankacılık sektörünü de içine alabilecek) bir borç krizi riskini büyüttüğünü gösteriyor.

Yüksek faiz, yoksullaşma, gelir adaletsizliği ve artan otoriterleşme

Bu süreçte iç ve dış borçlara ödenen faizlerin yüksekliği rekor düzeye çıktı. Öyle ki Hazine bu yıl dış borçlanmasını yüzde 10 gibi yüksek bir orandan yaparken, 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçesine faiz ödemeleri için 566 milyar TL’lik bir ödenek konuldu. (4)

Böyle bir iktisadi modelin siyasal izdüşümü otoriter ve militarist bir siyasal yapılanma iken, sosyal izdüşümü gelir ve servet dağılımının emekçiler aleyhine olmak üzere daha da kötüleşmesi ve ülkedeki yoksulluğun derin bir yoksulluğa dönüşmesi biçiminde oldu.

Öyle ki işçi sınıfının ulusal gelirden aldığı pay dörtte bire kadar gerilerken, ülkedeki yoksulluk orta sınıf ve kesimleri de kuşatan, kuşaklar ötesine geçen ve en çok da kadınları, çocukları, gençleri, emeklileri ve ötekileştirilmiş kimlikleri vuran bir yoksulluğa dönüştü.

Yaşam maliyeti krizi ve yüksek işsizlik

2018 yılından itibaren derinleşen döviz krizinin yanı sıra, iktidar izlediği yanlış faiz politikalarıyla manşet enflasyonu resmi olarak yüzde 80’in üzerine ve gıda enflasyonunu yüzde 100’ün üzerine çıkarınca, bu kriz aynı zamanda bir yaşam maliyeti krizine ve açlık krizine dönüşmeye başladı.

Gelinen nokta itibariyle, siyasal iktidarın en yakınındaki halka içinde yer alabilen birey ve cemaatlerin ve siyasal grupların dışındakilerin devletin sunduğu olanaklardan yararlanmaları neredeyse mümkün olamadığı gibi iş bulmaları da giderek imkânsızlaştı.

Kamuda sunulan istihdam asıl olarak polislik, bekçilik, koruculuk gibi üniformalı istihdam ya da imamlık ve diğer din görevliliği gibi işlerin ötesine geçemedi. Bu durum başta üniversite mezunları olmak üzere, gençler arasındaki işsizliği yüzde 25’in, ülkedeki toplam işsiz sayını ise 7 milyonun üzerine çıkardı.

Diğer yanda ülke muadil ülkeler arasında yüzde 48’lik bir istihdam oranı ile en düşük istihdam oranına sahip olurken, bu istihdam büyük ölçüde kayıt dışı, güvencesiz, düşük ücretli ve daha ziyade geçici bir niteliğe sahip oldu. Öyle ki 20 yılın sonunda ülkede her çalışan üç kişiden sadece birinin kayıtlı ve kalıcı-güvenceli bir işi var. Kadınlar açısından durum daha vahim zira her beş kadından biri dahi böyle bir imkâna sahip değil.

‘Yerli ve milli büyüme modeli’ çöktü

Son bir- iki yıldır iktidar tarafından, “ihracata yönelik yerli ve milli büyüme modeli” ile ihracatın artacağı, ithalattaki artışın yavaşlayacağı, kurun düşeceği, böylece enflasyonun giderek sönümleneceği ve ekonomik büyümenin de hızlı bir biçimde sürdürüleceğini ileri sürülüyordu. Ancak istatistiki veriler ve diğer somut gelişmeler bunun böyle olmadığını, aksine bu modelin kısa sürede çöktüğünü gösteriyor. Sırasıyla:

Dış ticaret açığı ve cari açık patladı

Ocak-Ekim 2022 döneminde ihracat yüzde 15,4, ithalat yüzde 39,4 arttı. Ekim ayında ise ihracattaki artış sadece yüzde 3,0 olurken, ithalat yüzde 31,4 yani 10 kat daha fazla arttı.

Enerji hariç ithalatın yüzde 29,6 artması, ithalattaki (2022 Ocak-Ekim döneminde) ara mallarının payının yüzde 81,2, sermaye mallarının payının yüzde 10,8 ve tüketim mallarının payının yüzde 8,0 olması, 20 yılın sonunda hem üretimin hem de ihracatın nasıl dışa bağımlı hale getirildiğinin bir kanıtı niteliğinde.

Benzer bir biçimde, Ekim ayında imalat sanayinin toplam ihracattaki payının yüzde 94,7 buna karşılık yüksek teknolojili ürünlerin imalat sanayi ihracatı içindeki payının sadece yüzde 3,9 olması ihracata dönük işletilen bu birikim stratejisinin fakirleştirici bir ekonomik büyümeye yol açtığını ortaya koyuyor.

‘Eşitsiz Değişim’e dayalı emperyalist sömürü

İlk 10 ayda ihracatın ithalatı karşılama oranı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 84,3’ten yüzde 69,7’ ye gerilerken (5), dış ticaret haddinin 74,4’e kadar düşmüş olması, ülkenin eşitsiz bir değişim üzerinden nasıl sömürüldüğünün ve yoksullaştırıldığının açık bir diğer göstergesi. (6)

Bu dönemde (Ekim’den Ekim’e yıllıklandırılmış) dış ticaret açığı üç kat artarak – 27,9 milyar dolardan – 83,1 milyar dolara çıktı. Paralel olarak bu yılın ilk 10 ayındaki cari açık (geçen yılın aynı dönemine göre yıllıklandırılmış) beş kata yakın artarak 8,6 milyar dolardan, 43,5 milyar dolara yükseldi. Cari açığın  (Ocak-Ekim döneminde) yaklaşık yüzde 55’i ‘Net Hata ve Noksan’ adlı “sebebi belli olmayan sermaye girişleri” kaleminden karşılanıyor. Geçen yıla göre bu şekilde finansman yaklaşık 2,2 kat artmış durumda. (7)

Dış ticaret açığı ve cari açıktaki artışın giderek büyümesi, hem dövize olan ihtiyacın artması ve kurun ve enflasyonun yükseleceğinin bir işareti hem de olası bir dış döviz- borç krizinin işareti olarak okunmalı.

Kısaca cari açıktaki bu patlama ve finansman biçiminin bu denli anormalleşmesi iktidar tarafından krizden kurtuluş reçetesi gibi sunulan modelin çöktüğünün en belirgin göstergesi oldu.

Enflasyon fırladı, yaşam maliyeti krizi derinleşti

Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) bu yılın Kasım ayında yıllık yüzde 84,4 (aylık yüzde 2,9) ve gıdada yüzde 102,6 oldu. Aynı ay Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinin yıllık yüzde 136,0 (aylık yüzde 0,74) artması, Ekim ayında Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksinin yıllık yüzde 163,3 (aylık yüzde 4,5) artması, Hizmet Üretici Fiyat Endeksinin yıllık yüzde 104,3 (aylık yüzde 2,0) artması ve son olarak bağımsız iktisatçılar grubu ENAG’ın hesapladığı yıllık enflasyonun yüzde 170,7 (aylık yüzde 4,24) olması (8), TÜİK’in enflasyonu olduğundan daha düşük göstermeye devam ettiğinin bir göstergesi.

Enflasyondaki bu hızlı artış emekçi kitlelerin ve toplumun büyük çoğunluğunun yoksullaşmasına neden oldu. Nitekim DİSK-AR emeklinin enflasyonunu yüzde 118, en yoksulun enflasyonunu ise yüzde 120-137 aralığı olarak hesaplıyor. (9)

İşsiz sayısı arttı, istihdam azaldı

Siyasal iktidar, söz konusu model altında özellikle de ihracat sektöründe olmak üzere istihdamın artacağı, işsizliğin ise azalacağını ileri sürse de TÜİK verileri bu öngörüyü doğrulamıyor.

Zira resmi verilere göre, mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bu yılın Ekim ayında yüzde 10,2 (3,5 milyondan fazla işsiz) seviyesinde iken, istihdam oranı yüzde 48,0 oldu. (10)

Diğer yandan DİSK-AR’a göre, geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20’ye yakın ve işsiz sayısı 7,3 milyonun üzerinde.  Ayrıca ülkede çalışma çağındaki 64,5 milyon kişinin sadece 21,4 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda yer alıyor. Bu oran kadınlarda sadece yüzde 18. (11)

İktisadi büyüme hız kesti, ekonomi üçüncü çeyrekten itibaren daralmaya başladı

Ekonomi bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 6,7 büyümüştü. Bu yılın üçüncü çeyreğinde ise, yıllık olarak geçen yılın aynı çeyreğine göre, sadece yüzde 3,9 büyüyebildi. Dahası, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,1 azaldı. Bu çeyrekte hane halkı tüketim harcamaları yüzde 19,9 ve devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 8,5 artarken, yatırım harcamaları azaldı zira gayrisafi sabit sermaye oluşumu yüzde1,3 geriledi. (12)

Kısaca, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış serilere göre, Türkiye ekonomisi dokuz çeyrek sonra küçüldü. Yüzde 3,9’luk üçüncü çeyrek büyümesine özel tüketim harcamaları 2,4 yüzde puan pozitif katkı yaparken, dış ticaret 2,5 yüzde puan negatif katkı yaptı. Stok değişimi ve yatırımlar ise çeyreklik büyümeyi sırasıyla 0,8 ve 0,6 yüzde puan aşağı çekti. (13)

Bu gelişme siyasal iktidarın arkasına sığındığı tek gösterge olan iktisadi büyümenin daralmaya dönüştüğünün ve ardındaki iktisadi modelin çöktüğünün somut ifadesidir.

Yani ekonomi kredi pompalaması ve seçim harcamaları biçiminde sadece tüketim harcamaları ile bu kadar büyütülebildi. Ancak içinde bulunduğumuz son çeyrekte bunun da yeterli olamayacağı ve ekonomik daralmanın daha da artacağı, dahası önümüzdeki iki yılın daha da kötü olacağı başta OECD olmak üzere uluslararası kuruluşlarca öngörülüyor.

İmalat sanayinin önemi

Prof. Alfredo Saad-Filho imalat sanayi ve bu sanayide yapılan yatırımların ekonomilerin büyümesini beş kanal üzerinden hızlandırdığını, bu nedenle de bu yatırımlarda yaşanan azalmanın ciddi sorunlar oluşturacağını şöyle anlatır:

“İmalat sanayi yatırımları, hızlı büyüme ve gelişmede beş nedenden dolayı kilit rol oynuyor. İlk olarak, üretimdeki büyüme, yaparak öğrenme yoluyla çeşitlendirmeyi, geriye ve ileriye dönük bağlantıları, yığılma ekonomilerini ve dinamik ölçek ekonomilerini teşvik ediyor. Bu nedenle imalat, başlangıçta daha büyük olsalar bile diğer ekonomik sektörleri ‘çekme’ (güdüleme) eğilimindedir. İkincisi, imalat sanayi yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve uyarlanması yoluyla verimlilik artışı için tarım veya hizmetlerden daha geniş bir alan sunar. Bu yenilikler daha sonra yeni becerilerin ve üretim yöntemlerinin yayılması ve üretilen girdilerin satışı yoluyla ekonomi geneline yayılır. Üçüncüsü, imalat sanayi üretkenliği imalat çıktısının büyüme hızıyla birlikte artma eğiliminde olduğundan, potansiyel olarak ekonomi genelinde verimli büyüme döngüleri yaratıyor. Dördüncüsü, imalat sanayi yatırımları ihracat çeşitlendirmesini ve ithalat ikamelerinin üretimini daha kolay teşvik edebiliyor, bu da ödemeler dengesi kısıtlarını hafifletebiliyor. Beşincisi, imalat sanayindeki işçi ücretleri nispeten yüksek olma eğiliminde olduğundan bu durum toplam talep artışını ve yaşam standartlarındaki iyileştirmeleri destekleyebiliyor. Bu nedenle, sektörler arası işgücü ve diğer kaynakların imalat sanayine doğru kayması, gelişmekte olan ekonomilerde üretkenliği ve büyüme oranlarını artırmaya yardımcı olabilir”. (14)

Emekçilerin milli gelirden aldığı pay azaldı!

Son olarak, üçüncü çeyrekte de ekonomi büyürken, işçilerin/emekçilerin milli gelirden aldığı pay (15) geçen yılın aynı çeyreğinde yüzde 29,5’ten bu yıl yüzde 26,3’e geriledi. Sermayenin aldığı pay ise aynı dönemde yüzde 54,1’den yüzde 54,8’e çıktı.

Bu çeyrekte üretimden alınan vergilerin binde 6 oranında azalması vergisel teşviklerin sermaye kesimine kullandırıldığının, işçilerin milli gelirden aldığı payın işçi sayısında ciddi bir artış varken yüzde 26’ya kadar gerilemesi ise ciddi bir emek sömürüsünün ve buna paralel olarak gelir dağılımının çok daha kötüleştiğinin somut bir işareti.

Ülkenin süper zenginlerinin toplam servetlerini, Covid-19 salgını sırasında dahi, yüzde 60 oranında artırarak servetlerinin ulusal gelir içindeki payını 2020’de yüzde 5’ten 2021’de yüzde 8’e çıkarmış olmaları ise (16) izlenen ekonomi modelinin kimleri zengin ettiğinin bir kanıtı gibi.

Sonuç olarak

Ülke ekonomisinin sistemik yapısal sorunlarına çözüm üretmeyen, başta emekçiler olmak üzere, toplumun çoğunluğunun gelir ve refah seviyesini yükseltmeyen, sosyal adaleti ve sosyal barışı sağlamayan, gelir ve servet dağılımı eşitsizliğini azaltmayan bir iktisadi strateji ya da model emekçi sınıflar açısından olduğu kadar, toplumun büyük çoğunluğu açısından da, adil olmadığı gibi, etkin/ verimli bir biçimde sürdürülebilir de değildir. Nitekim iktidarın izlediği model de bu nedenlerden dolayı çökmüştür.

20 yılın sonunda ekonomide yaşanan krizlerin ve nihayetinde çöküşün üretim biçiminden kaynaklanan sistemik nedenleri olduğu gibi, ülkeyi yönetenlerin yaptıkları tercihlerden, özellikle de bunların daha da derinleştirdiği bölüşüm ilişkilerini adaletsizliğinden kaynaklı nedenleri de söz konusudur.

Öte yandan, ülkeyi yönetenlerin ne benimsedikleri ideoloji, ne de sınıfsal konumları bu gerçeği anlamaları için yeterlidir. Bu sorunların kalıcı bir biçimde çözümü, kısa dönemde öncelikle, gerçek bir katılımcı halk demokrasisinin inşasını, emekten yana ekonomi politikalarının cesur biçimde uygulanmasını, orta dönemde ise antikapitalist, demokratik katılımcı bir ekonomi modelinin hayata geçirilmesini gerekli kılıyor. Ancak böyle bir bakış açısı ve bunu hayata geçirebilecek sağlamlıkta bir irade ve örgütlülük ülkenin sorunlarına gerçek çözümler sunabilir.

Dip notlar:

(1) TÜİK, Dış Ticaret İstatistikleri, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr (29 Kasım 2022).

(2) World Justice Project, Rule of Law Index 2022, s. 169

(3) https://www.hmb.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri (11 Aralık 2022).

(4) https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2022/11/20221108_Basin-Duyurusu.pdf; https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2022/10/2023-Yili-Merkezi-Yonetim-Butce-Kanunu-Teklifi-ve-Bagli-Cetveller.pdf (11 Aralık 2022).

(5) TÜİK, Dış Ticaret İstatistikleri, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr (29 Kasım 2022).

(6) TÜİK, Dış Ticaret Endeksleri, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr (12 Aralık 2022).

(7) TCMB, Ödemeler Dengesi İstatistikleri – Ekim 2022, https://www.tcmb.gov.tr (12 Aralık 2022).

(8) TÜİK, Tüketici Fiyat Endeksi, Kasım 2022, https://data.tuik.gov.tr (5 Aralık 2022); Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi, Kasım 2022, https://data.tuik.gov.tr (5 Aralık 2022); TÜİK, Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr (15 Kasım 2022); TÜİK, Hizmet Üretici Fiyat Endeksi, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr (30 Kasım 2022);  ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Kasım 2022, https://enagrup.org (5 Aralık 2022).

(9) DİSK-AR, “Emekçinin enflasyonu üç haneli!”, https://arastirma.disk.org.tr (3 Ekim 2022).

(10) TÜİK, İşgücü İstatistikleri, Ekim 2022,  https://data.tuik.gov.tr (12 Aralık 2022).

(11)  DİSK-AR, İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu, Ekim 2022, https://www.cloudsdomain.com/uploads/dosya/47536.pdf; https://disk.org.tr/2022/08/disk-ar-calisabilir-645-milyonun-sadece-214-milyonu-kayitli-tam-zamanli-istihdamda (16 Ağustos 2022).

(12) TÜİK, Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, III. Çeyrek: Temmuz-Eylül 2022, https://data.tuik.gov.tr (30 Kasım 2022).

(13) https://betam.bahcesehir.edu.tr/2022/12/buyume-degerlendirmesi-2022-3-ceyrek (10 Aralık 2022).

(14) Alfredo Saad-Filho, The “Rise of the South” and the Troubles of Global Convergence, Chapter 3 in Growth and Change in Neoliberal Capitalism, Chicago: Haymarket Books, 2021, s.79’dan aktaran: https://peofdev.wordpress.com/quote-of-the-week-five-reasons-why-manufacturing-matters-for-growth-and-development (12 May 2022).

(15) TÜİK, Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, III. Çeyrek: Temmuz-Eylül 2022, https://data.tuik.gov.tr (30 Kasım 2022).

(16) Ruchir Sharma, “The billionaire boom: how the super-rich soaked up Covid cash”, https://www.ft.com (14 May 2021).

12 ARALIK 2022 – ALTERNATİF AKAMEDİ