KORKUT BORATAV: IMF UZMANLARI TÜRKİYE’DE

506

Gözlerden kaçmış olabilir: IMF’nin Türkiye uzmanlarından oluşan bir ekip 14 Ekim’de Türkiye’ye geldi. Genellikle iki yılda bir üye ülkelerle yapılan danışma toplantılarından (Article IV Consultations) birini tamamlayıp 4 Kasım’da Washington’a döndü.

Bir önceki toplantının raporu Haziran 2021’de yayımlanmıştı. Uzmanların son tespitleri, önerileri IMF Yürütme Kurulu’nda tartışılarak kesinleştikten sonra Ocak 2023’te bir Türkiye Raporu olarak yayımlanacak.

Merakla bekliyoruz. Zira, önümüzdeki yıl aynı ekip bir IMF kredisini tartışmak için de Türkiye’ye gelebilir.

Bereket ki IMF heyeti, Türkiye’den ayrılmadan önce bir basın duyurusu yayımladı (4 Kasım 2022). Bu kısa ve özlü belge, Türkiye raporunun ön tespitlerini, önerilerini özetliyor. Ocak 2023’ü beklemeden gözden geçirmemize imkân veriyor.

Son iki yıl: Çalkantılı, istikrarsız bir büyüme…

Basın duyurusunun ekonomik tespitleri son iki yıla odaklanıyor. Aktaralım:

“Salgının ilk etkisi sonrasında büyümenin güçlü bir tempoyla canlanmasını, dinamik bir özel sektör ve teşvik politikaları mümkün kıldı.” 

“2021 sonlarında politika faiz oranındaki indirimler süregelen kırılganlıkları yoğunlaştırdı. Bunları TL’nin değer yitirmesi ve yüksek enflasyon izledi.”

“TL üzerindeki baskıları hafifletmek için önce döviz fiyatlarına müdahaleler ve ‘döviz kuru güvenceli mevduat’ (KKM) düzenlemesi; daha sonra da kredi artışını frenleyen bir dizi makro-ihtiyatî ve düzenleyici önlem uygulandı.”

“Ukrayna savaşı, özellikle enerji fiyatlarını artırarak ekonomik gerilimleri yoğunlaştırdı.”

Uzmanların özenli üslupları dikkat çekicidir. Olgular aktarılıyor. Nedensellik analizi yoktur. “Süregelen kırılganlıklar” tespiti önceki Türkiye raporlarında yer alıyordu. Güncel eleştirileri ise, tespitleri izleyen önerilerden algılıyoruz.

Bir önceki Türkiye Raporu 2020’yi kapsıyordu. IMF’nin 2022 büyüme öngörüsünü de ekleyerek son üç yılın büyüme oranlarını sıralayalım: %1,9 → %11,4 → %5,0… 

Bu çalkantılı büyüme patikası, IMF uzmanlarına göre “dinamik bir özel sektör” sayesinde ve bir dizi teşvik ile gerçekleşti.  Önlemler iki döneme ayrılıyor: 2021’de döviz fiyatları, rezervler eritilerek frenlenmeye çalışıldı. 2022’de döviz piyasaları KKM ile yönlendirildi; banka kredileri ise bir dizi müdahale getirilerek denetlendi.

Kırılganlıklar ekonominin büyüme potansiyelini aşındırmıştır

Önceki Türkiye raporlarından biliyoruz ki, IMF’nin “kırılganlık” tespitlerine yol açan eleştirileri, Merkez Bankası’na müdahalelerin başladığı 2015’e uzanır.

AKP’nin neoliberal modeli izlediği ilk on üç yılda ekonomi yüzde 4,4’lük bir tempoyla büyümüştü. Uluslararası ekonomik ortamın bozulduğu 2015 sonrasında IMF, Türkiye’nin potansiyel büyüme hızını yüzde 3,3 olarak öngörmüştü. 2015-2022’de gerçekleşen büyüme oranı ise bu eşiği aştı; yüzde 3,9’a ulaştı.

IMF’ye göre büyümeyi zorlayan müdahaleler kaynak tahsisini bozmuş; büyüme potansiyelini aşındırmıştır.  Bu tespit, 4 Kasım tarihli basın duyurusunda değil, Ekim 2022’de güncelleştirilen Dünya Ekonomik Görünümü’ndeki (WEO) 2023-2027 Türkiye öngörülerinde yer alıyor: Büyüme eğilimi 0,3 puan (%3,3 → %3,0) aşağı çekilmiştir.

Büyüme eğiliminin 0,3 puan indirilmesi önemsiz görülebilir; ama birikimli sonuçları ciddidir. IMF’nin beş yıllık Türkiye öngörülerinin   dayandığı politika çerçevesini ve olası sonuçlarını 21 Ekim’de Sol Haber’de incelemiş; tartışmıştım. (“IMF’ye Göre Türkiye Ekonomisi: 2022-2027”).

Kısa dönem önerileri: Bir “şok tedavisi” var mı? 

IMF uzmanlarının basın duyurusuna dönelim. Son iki yıl tespitlerini, kısa döneme dönük politika önerileri izliyor. Basın notu açıklıyor ki bu öneriler, danışmalar sırasında ekonomi yönetimine de aktarılmıştır. İlk aşamada uygulanması gereken “erken önlemler” ile başlayalım:

“Politika faizinin erkenden yükseltilmesi, merkez bankası bağımsızlığını güçlendiren adımlarla birleştirilmelidir. Bu adımlar, enflasyonun hafiflemesine ve rezervlerin zaman içinde bir tampon oluşturmasına imkân verecektir.”

“Artan malî riskler ve yüksek enflasyon nedeniyle sıkı bir maliye politikası da yardımcı olacaktır; ihtiyaç sahiplerini hedefleyen yardım ödenekleri ayrılmalıdır.” 

IMF uzmanları sıkı para ve maliye politikaları içeren geleneksel bir istikrar programını savunuyor. Bu öneriler bir “şok tedavisi” boyutu içeriyor mu? Basın notu bu olasılığa değinmiyor.

Yanıt, “para ve maliye politikalarının hangi boyutlarda sıkılaştırılacağı?” sorusu ile bağlantılıdır. TÜFE enflasyonu ile politika faizleri arasındaki makas 75 puandır. “Özerkleşen” Para Piyasası Kurulu’nun ilk toplantısında politika faizinin yüzde 80’e çekilmesini fanatik neoliberaller dahi öneremez. Makası daraltan adımların, aylık toplantılarda peş peşe atılması beklenecektir.

IMF’nin WEO öngörülerine göre, önümüzdeki beş yılda enflasyon yumuşak bir tempoyla aşağı çekilecek; dönem sonunda %15 dolaylarında seyredecektir. Bu, göreli olarak ılımlı bir parasal daralma anlamına gelir.

Kamu maliyesinde kemer sıkma ise, “artan malî riskler”in içeriğine, boyutuna bağlıdır. Bu ifade ile Hazine’nin döviz yükümlülüklerini içeren bir dış borç krizi kastediliyorsa, sert bir daralma gündeme gelebilir. 2001 krizinde olduğu gibi dış borç yükünün finansmanını üstlenen bir IMF kredisi, faiz dışı fazla / GSYH hedeflerini zorunlu kılar. Boyutu, küçülme veya durgunlaşma getirir.

Uzmanların basın duyurusu, kamu maliyesinde kemer sıkma boyutunu “ihtiyaç sahiplerini hedefleyen yardım ödenekleri” ile kısmen hafifletiyor. 2001’deki IMF programında bu esneklik yoktu; ağır sonuçları AKP iktidarına kapı aralamıştı. IMF’nin Fiscal Monitor istatistikleri, korona salgınında Türkiye’de bütçe kaynaklarının yoksul katmanlardan esirgendiğini gösteriyor. Uzmanlar bu olgunun elbette farkındadır.

IMF’nin WEO öngörülerine göre kısa dönemli bir istikrar programı 2023’te büyüme temposunu 2022’ye göre 2 puan (%5 → %3) aşağı çekecektir; o kadar… İstihdamı, ücretleri aşındıran durgunlaşma bugünkü toplumsal bunalımı ağırlaştıracaktır.

Uzmanların basın notu, daha ağır bir “şok tedavisi” olasılığını dışlamıyor.

Orta dönem önerileri ve uzantıları…

IMF uzmanlarına göre, kısa dönemli istikrar politikaları sırasında 2022’de uygulanan olağan-dışı müdahale ve önlemler korunacaktır. Sonrasında bunlar temizlenecek; neoliberal düzenlemelere “tam dönüş” sağlanacaktır:

“Bu politikalar uygulanarak enflasyon yavaşladığında KKM’yi de içeren makro-ihtiyatî ve düzenleyici önlemlere aşamalı olarak son verilmelidir. Devlet, böylece finansal piyasalarda ve kredilerin tahsisinde çok daha küçük bir rol oynayacaktır.” 

Sonrasını IMF/WEO’nun 2022-2027 öngörülerini izleyerek betimleyebiliriz. Şirketler ve bankaları yöneten “dinamik bir özel sektör” sermaye birikimini ve büyüme biçimini, uluslararası sermaye ile işbirliği içinde belirleyecektir. Yüzde 3’lük bir büyüme patikası dar tanımlı işsizlik oranını çift hanelere yerleştirecektir. TÜİK’in dahi hesapladığı, IMF’nin dikkate almadığı atıl işgücü oranı zaman içinde faal nüfusun dörtte birini aşacaktır.

Emeği dramatik boyutlarda “ucuzlatan” vahşi bölüşüm şokuna katkı yapan enflasyon, ılımlı boyutlarda süregelecek, işgücü piyasalarına disiplin sağlayacaktır. Döviz fiyatları hedeflenmeyecek, serbestçe dalgalanacaktır. Uluslararası rekabet gücünü sermaye hareketleri ve astronomik emek rezervleri belirleyecektir.

IMF uzmanları ve Washington’daki amirleri, Türkiye için böyle bir gelecek öngörüyor. Önümüzdeki yıl ana muhalefetin veya bugünkü iktidarın temsilcileri ile müzakereye oturacaklar. Tüm belirtiler anlaşacaklarını gösteriyor. Türkiye sermaye blokunun itirazı yoktur.

Bizlere de didikleyip incelemek; “çatlak ses çıkarmak” ile yetinmeyip güzelini, farklı olanını bulmak, savunmak, yaymak düşüyor.

18 KASIM 2022 – SOL