IMF-türü bir istikrar programının istihdam daralmadan gerçekleşmesi düşünülemez. Mutlak yoksullaşmayı yaşayan emekçiler, 2023’te istihdam kayıplarının ek şoku ile karşılaşacaktır.
IMF, dünya ve ülke ekonomilerine ilişkin öngörülerini Ekim 2022’de güncelleştirdi. Biz de Türkiye öngörülerini gözden geçirelim.
2023 seçimi sonrasında Türkiye’de bir IMF programı herhalde gündeme gelecektir. IMF’nin son öngörüleri bu nedenle de önemlidir.
Makro-ekonomik değişkenler
Aşağıdaki tablo, Türkiye’nin bazı makro-ekonomik ekonomik değişkenleri için IMF’nin 2022-2027 öngörülerini içeriyor.
İlk dört satırda GSYH ve fiyatlara ilişkin yıllık değişim oranları (%’ler) var. Satır 5 ve 6’da ise cari işlem dengesinin millî gelirdeki payı ve dar tanımlı işsizlik oranı (yine yüzdeler olarak) yer alıyor. Son sütunda bu değişkenlerin 2024-2027 arası ortalamalarını veriyorum. IMF son dört yıl boyunca ekonomide benzer eğilimlerin süreceğini varsaymış. Yıllık verilerin dökümünü bu nedenle gerekli görmedim.
IMF’nin dünya ekonomisine ilişkin öngörüleri genellikle iyimser bir sapma içerir. Kullandıkları, dayandıkları model, kaynak tahsisinde piyasa mekanizmasının egemenliğine, denge eğilimlerine dayanır. Kapitalizmin dönemsel krizleri, emperyalizmden kaynaklanan bozukluklar dikkate alınmaz.
Gerçek hayat bu varsayımlara uymadığı için IMF’nin yılda iki kere yayımlanan Dünya Ekonomik Raporu büyüme öngörülerini genellikle “aşağıya doğru” düzeltir. Ekim 2022’deki raporda dünya ekonomisinin büyüme öngörüleri de bu doğrultuda düzeltilmişti. Bunları geçen hafta bu köşede açıkladım.
Tablodaki Türkiye öngörülerinde benzer bir “sapma” yer alıyor mu? 2023 ve sonrasına ilişkin temel varsayımların “normale dönüş” anlamında ve “iyimser doğrultuda” olduğunu aşağıda açıklayacağım.
2023’ün temel varsayımı: ‘Normale dönüş’
IMF’nin Haziran 2021 tarihli Türkiye ekonomi raporu (“Article IV Turkey Country Report”), iktisat politikalarında “normalden sapma” tespitlerine yer vermekteydi. Ekim 2022 toplantısında yayımlanan Finansal Rapor (“Global Financial Stability Report”) da Türkiye’de fiyat mekanizmasında ve para politikasında “normal dışı” dengesizliklere yol açan müdahalelere kısaca değinmektedir (s.3 ve 12).
Bu koşullarda tasarlanacak bir IMF programının “normale dönüş” çerçevesini aşağı yukarı biliyoruz: Finansal istikrar ve enflasyon hedeflemesi öncelik taşıyacaktır. Para politikası ciddi boyutlarda sertleşecek; TCMB faizleri gerçek enflasyona yaklaştırılacaktır. Malî disiplin (geçici sosyal aktarımlar dışında) gözetilecek; faiz dışı fazla yukarı çekilecektir.
Bu düzenlemeler, ekonominin potansiyelini aşan iç talep pompalamasını daraltacaktır. IMF, önceki istatistiklerinde Türkiye ekonomisi için orta dönemde yüzde 3,3’lük bir büyüme eğilimi öngörüyordu. AKP, neoliberal istikrar ilkelerini 2015 sonrasında çiğnedi; millî gelir son yedi yılda ortalama yüzde 3,9 oranında büyüdü. Bu ivme, ekonominin kapasite sınırlarını zorladı; enflasyonun tırmanmasına, artan cari açıklara ve döviz krizlerine yol açtı.
IMF, Ekim 2022’de Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyelini yüzde 3’e indirdi. Sürdürülemez istikrarsızlığın son yılı 2022’dir. O yıl millî gelirde %5 büyüme öngörülüyor. GSYH’nın yüzde 2’si boyutunda bir hasıla zorlaması (aşırı talep) söz konusudur. Sonuç, %73,1 oranında enflasyon ve GSYH’nın %5,7’sine ulaşan cari işlem açığıdır (sütun 1, satır 1, 3 ve 5).
“Normale dönüş”, bir neoliberal programla 2023’te gerçekleşecektir: Finansal istikrar ve malî disiplin büyüme temposunu yüzde 3’e indirecek; yüzdeler olarak enflasyon (73 → 41) ve cari denge oranları (-5,7 → -3,9) aşağı çekilecektir.
Bu noktada IMF öngörüleri “iyimser sapma” izleri taşımaya başlayacaktır: İlk yanlışlık IMF’nin dar tanımlı işsizlik verilerinin kullanımıdır: Potansiyel işgücü arzına göre ölçülen geniş işsizlik tanımı daha anlamlıdır. Bunu yansıtan atıl işgücü oranı son altı yılda %17 eşiğinden %22’ye çıkmıştır.
Yüzde 5’lik bir büyüme temposu, dar işsizlik oranını yüzde 11 civarında tutabilmekte; atıl işgücünü ise yukarı çekmektedir. 2022’de büyüme temposunu 2 puan indiren bir IMF programının dar tanımlı işsizlik oranını dahi (0,3 puan) düşürmesi abartılı bir iyimserlik değil midir? Emekçiler ücretsiz tatile mi çıkacak? Neoklasik saçmalık bu kadar da zorlanamaz.
Dahası da var: Son yılların dalgalı, tutarsız iktisat politikalarını tümüyle terk eden, “rasyonel ama sert” bir istikrar programına geçişin de sert olması beklenir. Ilımlı bir yavaşlama (%5→%3) beklentisi fazlasıyla iyimser değil midir? Hele 2022’nin ikinci yarısındaki durgunlaşma göstergeleri dikkate alınırsa…
2024-2027: Dış kaynak girişleri canlı seyredecek
2023’ü izleyen dört yılda IMF, Türkiye ekonomisi için uyumlu, istikrarlı bir büyüme patikası öngörüyor: Büyüme temposu yüzde 3, işsizlik oranı yüzde 10,5’e yerleşecektir. Böylece dar tanımlı işsizlik oranını sabit kılacak büyüme temposu da yüzde 5’ten yüzde 3’e çekiliyor.
Yüzde 3’lük büyüme eğilimi, yurt-içi enflasyonu yüzde 20’nin, cari işlem açığını yüzde 3’ün altına yerleştirmiştir. Önceki “anarşik istikrarsızlık” dikkate alınırsa uluslararası finans kapital için “ehven bir durum” olduğunu fark ediyoruz.
Nereden çıkarıyoruz? IMF, dört yıl boyunca cari işlem açığını rahatça sürdürülebilecek yabancı sermaye girişlerini varsaydığı için… Bu varsayımı nereden algılıyoruz? Döviz kurundaki ortalama artışlar (“dolar enflasyonu”), yurt-içi fiyat hareketlerini (“TÜFE enflasyonunu”) ortalama olarak (ayrıca her yıl) geriden izlediği için…
“Ucuzlayan doları” (TL’nin reel olarak değerlenmesini), “canlı” yabancı sermaye girişleri sağlar. Ekonominin döviz talebi fazlasıyla karşılanır; rezervler birikir. Bu sayede dolarlı millî gelirin büyüme ortalaması (%9,4) sabit TL ile ölçülen reel GSMH büyüme temposunu (%3’ü) fazlasıyla aşacaktır (bk. Sütun 3, satır 1-2). Türkiye ekonomisinin dış itibarını artıran; 2003-2007’teki AKP’nin Lale Devri’ni andıran bir gelecek…
Bu durumu istikrarsızlığın son yılı olan 2022 ile karşılaştırın: TÜFE enflasyonu (%73), dolar enflasyonunu (%89’un) geriden izlemiş; TL reel olarak değer yitirmiştir. Dış kaynak girişleri, yüzde 5 oranında büyüyen ekonominin döviz ihtiyacını karşılayamadığı için… Dolarlı GSYH büyüme temposu (%4,4) da reel büyüme oranının gerisinde kalmıştır.
2023 ve sonrası IMF’nin iyimser varsayımına dayanıyor: Finans kapitalin beklediği neoliberal istikrar, sermaye girişlerini kamçılayacak; ekonomik sorunlar son bulacaktır.
‘Durgunlaşma = toplumsal bunalım’. Kabul edilemez…
Tabloda içerilen öngörüler IMF’nin dünyasını yansıtıyor. Bize, bir alamda, “bu kadarına razı olun…” demektedir
Türkiye toplumunun sorunu ise IMF dünyasından farklıdır: Çok sert bir bölüşüm şoku, emekçi sınıfları ağır bir toplumsal bunalıma sürüklemiştir. İşçi sınıfı altı yıl öncesine göre mutlak anlamda yoksullaşmıştır. Sermaye benzersiz bir Altın Çağ’dan nemalanmaktadır.
Tabloda bölüşüm şoku ile bağlantılı tek gösterge dar tanımlı işsizlik oranıdır. Yetersiz ve eksik bir gösterge… Ayrıca durgunlaşırken dahi işsizlik oranını düşüren “tuhaf” bir ekonomi tasarlanıyor.
IMF-türü bir istikrar programının istihdam daralmadan gerçekleşmesi düşünülemez. Mutlak yoksullaşmayı yaşayan emekçiler, 2023’te istihdam kayıplarının ek şoku ile karşılaşacaktır.
Sonraki yıllar için IMF’nin yüzde 3’lük büyüme öngörüsü, ekonomik durgunlaşmayı kalıcı kılıyor. Faal nüfusun beşte birini oluşturan emek fazlası zincirleme tırmanacaktır. Türkiye boşta gezen, aylak gençlerin, diplomalı işsizlerin dünyası olacaktır. Kabul edilebilir mi?
Orta dönem için radikal, kökten, gerçekçi bir dönüşümü, 2023’ü beklemeden, bugünden tasarlamak zorundayız.
21 EKİM 2022 – SOL