1 Eylül’ü ‘Dünya Barış Günü’ olarak kutluyoruz. 1 Eylül, 1939 yılında aynı tarihte Hitler’in ordularının Polonya’ya saldırarak işgali başlattığı gün. O günden sonra Polonya’da tarihin en büyük katliamları yaşandı. Bunu hatırda tutmak için 1 Eylül günü, ‘Dünya Barış Günü’ olarak kutlanıyor.
Birleşmiş Milletler ise 21 Eylül’ü (2002 yılından beri) “dünya barışına ve özellikle insani yardım erişimi için bir savaş bölgesinde geçici bir ateşkesin neden olabileceği gibi, savaş ve şiddetin olmamasına adanmış bir gün” (1) olarak kutluyor.
Savaşların gölgesinde dünya barışı kutlaması
Bu yıl Dünya Barış Günü, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaşın, Türkiye’nin de bir parçasını oluşturduğu Suriye’de devam eden iç savaşın ve ABD-Çin gerginliğinin gölgesinde kutlanıyor.
“Barışın nasıl sürdürüleceğini anlamak, çatışmanın kendisini anlamak demektir. Yine de çatışma ve barış inşası genellikle ayrı ayrı ele alınıyor.” Patricia Justino. (2)
Barışın önemini anlayabilmek için, savaşların ve çatışmaların neden olduğu insani, ekolojik, sosyal ve ekonomik hasarın büyüklüğünün bilincinde olmak gerekiyor.
Savaşların faturası çok ağır
Savaşlar (devletler arası ya da iç savaşlar), çatışmalar sadece insanların ölmesine, yaralanmasına ya da sakat kalmasına yol açmıyor, aynı zamanda kadınları kocasız, çocukları babasız bırakıyor.
Savaşlarda ormanları yakılıyor, hayvanlar öldürülüyor ve bitkiler yok ediliyor. Çatışmalar zehirli emisyon gazları yoluyla iklim değişikliğine neden oluyor. Milyonlarca insanın göç etmesine, göç yollarında kadınların tecavüze uğramalarına, çocukların kaçırılarak ailelerinden kopartılmasına, organ ticaretine, insan kaçakçılığına, insanların açlıktan ve susuzluktan ölmelerine neden oluyor.
Kuşkusuz bu savaşların çok ciddi de bir ekonomik faturası var. Ekonominin küçülmesiyle, ulusal paranın aşırı değer kaybetmesiyle, işsizliğin, enflasyonun, hayat pahalılığının, yoksulluğun ve kamu borçlarının artmasıyla sonuçlanırken, finansal krizleri de tetikliyor.
Bu yüzden de savaşlar hem insanlığın ruhundaki açık bir yaradır hem de toplumsal zenginlikleri yok eden, insan eliyle yaratılmış, felaketlerdir. Nitekim Marx, Grundrisse’de (1857-58), “savaşın etkisi ortadadır, ekonomik olarak, bir ulusun başkentinin bir kısmını okyanusa atmasıyla aynı etkiye sahiptir” der. (3)
Savaşlar işçiler, emekçiler ve yoksullar için kötüdür
Savaşın toplumsal birliği bozduğunu, işçilerin uluslararası dayanışmasına zarar verdiğini ileri süren Rosa Luxemburg ise tam da bu nedenle, “dünyanın tüm işçilerinin barış zamanında birleşebildiğini” söyleyerek (1916) (4), Birinci Dünya Savaşı’nda Alman işçi sınıfının kendi burjuvazisinin çıkarları doğrultusunda Alman devletinin yanında savaşa katılmasına karşı çıktı.
Kısaca, savaşlar işçiler, emekçiler, yoksullar, gençler, kadınlar ve çocuklar için asla iyi bir şey değildir. İşin aslı savaşlar, toplumun özellikle de bu kesimlerine karşı, insanlığa ve doğaya karşı işlenen suçlardır.
Savaşlarda özellikle de savaş sanayinde faaliyet gösteren silah ve petrol şirketlerinin kâr ettiği, savaşçı politikaları benimsemiş olan, özellikle de iktidarları sağlam olmayan egemenlerin, milliyetçi duyguları kışkırtarak siyasal rantlar sağlayabildikleri bir gerçek olsa da, toplumun bir bütün olarak savaşlar nedeniyle kaybı çok büyüktür.
Kalıcı bir savaş ekonomisi ise (bu savaş şirketlerinden elde edilecek büyük kârlar olsa bile), tam anlamıyla bir israftır. Çünkü dünyada askeri harcamalar (enflasyondan arındırılmış anlamda) 2021 yılında 2 trilyon doları aştı. Bu 2020 yılına göre binde 7’lik bir artış demek. (5)
Bu aynı zamanda dünyada 2021 yılında üretilen toplam hasılanın (yaklaşık 94 trilyon dolar) yüzde 2’sinden fazla bir kısmının savaş için ayrıldığı anlamına geliyor. Öte yandan Dünya Gıda Örgütü (FAO), raporlarında sürekli olarak önümüzdeki 10 yıl boyunca bu kaynağın onda birinin her yıl mutlak yoksullukla ve açlıkla mücadele için ayrılması durumunda, son yıllarda iyice artan küresel yoksulluk ve açlık tehlikesinin büyük ölçüde ortadan kaldırılabileceğine vurgu yapıyor.
Kısaca, savaşlara kaynak ayırmak, yoksullukla, işsizlikle, açlıkla, enflasyonla mücadeleye, eğitim, sağlık, ulaştırma ve sosyal konut sunumu gibi kamusal hizmetlere daha az kaynak ayırmak demektir.
Diğer taraftan, barış içindeki ulusların ekonomilerinde daha fazla gelir artışı yaşanırken, ulusal paraları daha güçlüdür, bu ekonomilere daha fazla yerli ve yabancı yatırımı yapılır, daha iyi durumda bir siyasal istikrar ve bireysel mutluluk algısı mevcuttur.
16,5 trilyon dolarlık küresel ekonomik zarar
Savaşın ve çatışmaların sadece 2021 yılında neden olduğu zararın ise, satın alma gücü paritesi (PPP) cinsinden 16,5 trilyon dolar veya toplam küresel gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 10,9’una denk olduğu tahmin edilmektedir (bir başka deyişle gezegendeki her kişi için 2,117 dolarlık bir maliyet söz konusu). (6)
The Economist (Ukrayna savaşının yılsonuna kadar sürmesi halinde), küresel büyüme tahminlerini yıllık 1,1 puan aşağı çekeceğini ve böylece küresel ekonomik büyümenin yüzde 2,8’e gerileyeceğini yani 1 trilyon dolarlık bir zararın oluşacağını, bu savaşın ayrıca küresel emtia fiyatları üzerinde baskı yaratırken, tedarik zinciri aksamalarını ağırlaştırdığını ve dünyanın birçok yerinde enflasyonun ciddi biçimde yükselmesine neden olduğunu ileri sürüyor.(7)
Bu analize göre, petrol gelirleri artan S. Arabistan ve büyük tahıl üreticisi Arjantin ve Brezilya gibi artan küresel tahıl fiyatlarından geçici fayda sağlayan ülkelerin dışında diğer tüm ülkelerin ekonomileri küçülecek. (8)
Barış temettüsünün sonu
Ukrayna’daki savaş Avrupa’nın, faydalı ekonomik faaliyetlere yatırılmak üzere, savunma harcamalarını azaltarak serbest bırakılan bir barış temettüsünden yararlandığı 60 yıllık bir döneme de son verdi.
Öyle ki ulusal gelirin yüzdesi olarak askeri harcamalar, son 60 yılın çoğunda dünyanın çoğu yerinde istikrarlı bir şekilde azalmıştı. AB ülkeleri 1960 yılında askeri harcamalara ulusal gelirlerinin ortalama yüzde 4’ünün biraz altında harcama yaparken, 2020 yılına kadar bu oran yüzde1,5’in biraz üzerine kadar geriledi ve 2015’ten bu yana bu düzeyde sabitlendi. (9)
Ancak son birkaç yılda AB’de ve dünyanın diğer bölgelerinde askeri harcamalar yeniden artmaya başladı. Bu harcamalar daha da artacak. Askeri harcamaların bugünün seviyesinden yüzde 1 puan daha artacağı ve orada sabitleneceği varsayımına dayanarak, bu harcamaların düzeyi sadece AB’de her yıl ilave 140 milyar avro olurken, Ukrayna’nın yeniden inşa maliyeti 200-500 milyar avro arasında olabilecek. (10)
Türkiye’ye yılda 2 milyar dolar maliyet
“Devlet ile yakın bağlantıları olan bir Türk düşünce kuruluşu olan SETA analisti M. Yeşiltaş ise, Suriye savaşının Türkiye’ye yılda yaklaşık 2 milyar dolara mal olduğunu ve Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerde 4 bin ila 5 bin, İdlib çevresinde ise 8 bin askerinin var olduğunu ileri sürüyor”. (11)
Financial Times’a göre, “Türkiye şu anda, 1918’de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından bu yana, bir Arap devletine ait topraklardaki en büyük yabancı varlığı temsil ediyor. Erdoğan, Türkiye’nin bu varlığını yeni bir askeri harekat ile daha da büyütmek istiyor… Türkiye’nin şu ana kadar ele geçirdiği üç bölgede, askeri operasyonlarının dışında, Suriyeli okul çağındaki çocuklar ikinci dil olarak Türkçe öğreniyor. Hastalar Türk yapımı hastanelerde tedavi ediliyor ve elektrik enerjisi Türkiye’den sağlanıyor. Türk lirası baskın para birimi olarak kullanılıyor ve Türkiye’de devlete ait posta servisi (PTT), Suriyeli işçilere maaş göndermek ve yereldeki işleyişe ait banka hesapları için kullanılıyor. Türkiye sınır illerinin valilikleri aracılığıyla Suriye topraklarındaki işe alma ve işten çıkarmaları denetliyor. Türkiye 50 binden fazla Suriyeli isyancı savaşçıyı eğitiyor ve maaşını ödüyor, kendi birliklerini Suriye’ye yerleştirdi, sınırda devasa askeri üsler ve 873 km uzunluğunda bir sınır duvarı inşa etti”. (12)
‘Dünya Barış Endeksi 2022’
Son olarak, ülkelerin barış konusunda ne durumda olduğuna bakalım. Bu konuda uluslararası bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi ve Barış Enstitüsü (IEP) tarafından ve dünya nüfusunun yüzde 99,7’sine ev sahipliği yapan 163 bağımsız devlet ve bölgeyi kapsayan 2022 ‘Küresel Barış Endeksi’nin (13) bulguları çok çarpıcı.
Bu Endeks, 3 kritere (toplumun güvenliği (safety) ve devletin güvenliği (security); devam eden iç ve uluslararası çatışmanın boyutu ve militarizasyon derecesi) altında gruplandırılmış 23 göstergeye dayanarak hazırlanıyor. Buna göre 2022 yılında 90 ülkenin barış konusundaki tutumu iyileşirken, 71’inin durumu kötüleşti ve sonuçta küresel barışçıl olma düzeyi binde 3 azaldı.
Bu çerçevede İzlanda, 2008’den bu yana elinde tuttuğu ‘en barışçıl ülke’ statüsünü sürdürürken, Endeksin başlarında Yeni Zelanda, İrlanda, Danimarka ve Avusturya yer alıyor. Afganistan, üst üste beşinci yıldır en az barışçıl ülke olurken, onu Yemen, Suriye, Rusya ve Güney Sudan izliyor.
Avrupa en barışçıl bölgelerin başında geliyor zira zirvedeki 10 ülkeden 7’si Avrupalı. Avrupalı sayılıp da barışçıl olma konusunda en sonda yer alan ülke olan Türkiye ise Endekste kendisine 163 ülke arasında en alttan 145’nci sırada yer bulabiliyor. Ülke ‘son 15 yıldır en az barışçı ülke’ olma halini koruyor. Özellikle de 2011 yılından bu yana Suriye’ye yaptığı müdahaleler onu bu statüde tutuyor.
Sonuç: Barış içinde bir arada yaşamak en temel insanlık hakkıdır!
Barış, şiddetin yokluğundan daha fazlasıdır. Barış militarist otoriter devletlere ve yönetimlere, finans kapitale ve emperyalizme karşı bir meydan okumadır. O yüzden barış yanlıları bu kesimlerce makbul görülmezler.
Barış sadece çatışmaların, savaşların yokluğu anlamına gelmez. Bunun da ötesinde, insanların potansiyellerine ulaşabilecekleri eşitlikçi ve dirençli toplumlar yaratmak için aktif bir çabadır. Bu nedenle de dünyanın ve toplumların “barış içinde bir arada yaşama hakkı” talebi çok yerinde, doğru bir taleptir.
Günümüzde ekonomik ve sosyal kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biri, savaşların, çatışmaların devam etmesi, ayrıca bu çatışmalar sona erdiğinde barışı kalıcı olarak koruyabilecek bir iradenin ve kalıcı bir yapının tesis edilememesidir.
Bunu anlayabilmek için 2015 yılından bu yana Türkiye’deki gelişmelere bakmak yeterlidir. Bu tarihten itibaren ‘Kürt Sorununun’ müzakere yoluyla çözümünden vazgeçilerek, yeniden askeri-savaşçı yöntemlere dönülmesi, sadece ülkedeki siyasal kriz mekanizmasını harekete geçirmekle kalmadı, tetiklediği ekonomik krizle birlikte ülkenin kalkınma ve gelişme çabalarına da büyük zarar verdi.
Özetle, toplumsal barış için emek sömürüsüne ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine son verilmesi, adil bir bölüşüm ve eşit yurttaşlığa dayalı bir demokrasinin inşa edilmesi; uluslararası barış içinse emperyalizmin ve sömürgeciliğin ortadan kaldırılması, ‘ulusların kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkına’ saygı duyulması gerekiyor. Ancak bunlar gerçekleştiğinde insanlık gerçek bir barış kutlamasından söz edebilir.
Dip notlar:
(1) https://en.wikipedia.org/wiki/International_Day_of_Peace (30 Ağustos 2022).
(2) https://www.wider.unu.edu/publication/putting-it-all-together (7 June 2022).
(3) https://mronline.org/in-these-days-of-great-tension-peace-is-a-priority (3 March 2022).
(4) Agm.
(5) https://www.sipri.org/media/press-release/2022/world-military-expenditure-passes-2-trillion-first-time (25 April 2022).
(6) Global Peace Index 2022, Measuring peace in a complex World, Institute for Economics and Peace, https://www.visionofhumanity.org/wp-content/uploads/2022/06/GPI-2022-web.pdf, s.3.
(7) https://www.economist.com/graphic-detail/by-how-much-will-the-war-in-ukraine-reduce-global-growth (4 August 2022).
(8) Ukrayna savaşının küresel ekonomik etkileri konusunda bkz: https://t24.com.tr/yazarlar/mustafa-durmus/ukrayna-savasi-dunya-ekonomisi-ve-baris-gorusmeleri (4 Nisan 2022).
(9) https://www.bruegel.org/repurposing-the-peace-dividend (26 April 2022).
(10) Agm.
(11) Andrew England and Laura Pitel , “Syria: what is Turkey’s grand plan?”, https://www.ft.com (25 July 2022).
(12) Agm.
(13) Global Peace Index 2022, agr.
1 EYLÜL 2022 – ALTERNATİF AKADEMİ