İSG’DE ÇÖZÜM HAMASETTEN DEĞİL, İŞÇİ CİNAYETLERİNİ YARATAN BATAKLIĞI KURUTMAKTAN GEÇMEKTEDİR!

410

Bir ülke düşünün; her yıl en az iki bin işçisi-emekçisi “iş kazalarında” hayatını kaybetsin. Bunun beş katı kadarı da meslek hastalıkları nedeni ile yaşamından olsun.

Bir ülke düşünün; çocuk işçiliği alabildiğine artmış olsun. Her ay ortalama 6 çocuk işçi cinayetlerinde hayatını kaybetmeye devam etsin. Buna rağmen “mesleki eğitim” adı verilen yasalarla okulda, eğitimde olması gereken çocukların çalışma yaşamının düşük ücretli işçileri olmasının önü açılsın.

Bir ülke düşünün ki;  her yıl on binlerce çalışan yaşanan iş kazalarında sakat kalsın. Ancak yaşanan bu kayıplar kayıt dışı çalışanlar başta olmak devletin resmi verilerine yansımasın.

Bir ülke düşünün; işverenlerin maliyet olarak gördüğü tedbirler alınmadığı için veya “üretim zorlaması” hedefine ulaşmak için göz göre göre yaşanan katliamlara bile o ülkenin yöneticileri  “fıtrat” desin,  “kader” desin.  “Acı çekmediklerini ve fizik olarak da güzel öldüklerini  rahatlıkla söyleyebilirim” desin.

Bir ülke düşünün ki; çoktan kaza sınırlarını aşarak seri cinayetlere dönüşen işçi cinayetleri sonrasında görülen davalarda sorumlular hep cezasız bırakılsın.  Neredeyse bu cinayetlerde yaşamını kaybedenler suçlu ilan edilsin.   Çalışma Bakanları “Ölümlü iş kazlarında dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci sıradayız” diyenleri kamuoyunu yanıltmakla suçlasın. “Avrupa’da birinci sırada olabiliriz. Ama dünyada dokuzuncu sıradayız. Bizden önce, Nikaragua Cumhuriyeti, Zimbabve, Kosta Rica gibi ülkeler var…”  mealindeki açıklamalara kapı açsın.

Bir ülke düşünün ki; hükümetlere İşçi Sağlığı ve Güvenliği’ne (İSG) yönelik politika ve strateji geliştirilmesinde tavsiyelerde bulunmakla görevli olan Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi (UİSGK) bile bir OHAL KHK’sı ile ortadan kaldırılsın. Üstelik  “yeniden yapılandırılma” gerekçesi ile ortadan kaldırılan konseyin yerine aradan geçen dört yıla rağmen konfederasyonların, sendikaların ve meslek örgütlerinin yer aldığı yeni bir organ oluşturulmasın.

Bir ülke düşünün tüm dünyayı sarsan pandemi günlerinde AVM’leri, kahve haneleri kapatsın. Ama sırf çarklar dönsün, sömürü devam etisin diye milyonlarca işçinin çalıştığı fabrikaları, sanayi sitelerini açık tutsun. Üstelik patronların pandemiyi fırsata çevirip binlerce işçiyi tazminatsız işinden, ekmeğinden eden kod-29, kod-42 gibi sahtekârlıklarına seyirci kalsın. Covid 19’u meslek hastalığı olarak kabul etmesin.

Bir ülke düşünün ki; işçilerin sağılığını korumakla görevli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı her 100 işyerinden sadece 3’ünü denetleyebilsin.

Bir ülke düşünün;  10 yıl önce yürürlüğe giren İSG yasasının en can alıcı maddelerinin yürürlüğe giriş tarihini milyonlarca çalışan için sürekli ertelesin. Pandemi döneminde çıkarılan bir torba yasayla; hem 4 milyondan fazla kamu çalışanına hem de 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışan milyonlara “işyerinizde işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, sağlık personeli istihdamı için 2024 yılına kadar bekleyin” denilsin.

Ama her şeyden önemlisi bir ülke düşünün ki; çalışma yaşamı tüm emekçiler için özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, kayıt dışı, güvencesiz, esnek çalıştırma, kuralsızlaştırma, gibi emek düşmanı politikalar karşılığında sefalet oranında ücretlerle tüm emekçiler için bir bataklığa dönüştürülmüş olsun. Kayıt dışı-ucuz işçilik milyonlarca sığınmacı üzerinden alabildiğine artırılsın.

“Bir ülke düşünün…” diyerek başladığımız her cümlede tarif edilen ülke ne yazık ki ülkemizdir.  Dün gerçekleştirilen İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası Açılış Programı, söz konusu programda yapılan konuşmalar ülkeyi yönetenlerin iş cinayetlerine davetiye çıkaran sermaye yanlısı,  emek karşıtı sistemin ürünü bataklığı kurutmak yerine hamaset nutukları atmaya devam ettiğini bir kez daha ispatlamıştır.

KESK olarak İşçi Sağlığı ve Güvenliği (İSG) alanına özgü özel günler,  haftalar olmasına elbette ki karşı değiliz. Tam tersine ülkedeki mevcut karanlık İSG tablosuna dikkat çeken, her yıl binlerce cana mal olan bu tabloyu değiştirmek için tüm tarafların alınacak önemler konusunda görüşlerini ifade ettiği, iş cinayetleri konusunda başta çalışanlar olmak üzere tüm kamuoyunda duyarlılık yaratmaya dönük her türlü çabayı, her adımı önemsiyoruz.

Öte yandan Çalışma Bakanlığı tarafından her yıl gerçekleştirilen “İSG Haftası” etkinlilerinin bu amaca hizmet etmekten uzaklaştığı da açıktır.  Özellikle son yıllarda gerçekleştirilen İSG haftalarından yansıyan manzara hep aynıdır.

Son iki yıldır İSG haftasının programı işveren konfederasyonu TİSK ile birlikte gerçekleştirilmektedir. Açılış programında söz alan Çalışma Bakanları pembe tablolar çizmekte,  konu ile ilgili, ilgisiz başlıklarda vaatler sıralamaktadır. Çalışma Bakanlarının konuşmasının ardından genellikle suya sabuna dokunmayan konuk konuşmaları yapılmakta, program “toplu hatıra fotoğrafı” ile sona ermektedir.

Bu yıl da hemen hemen aynı manzara tekrar edilmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın web sayfasından https://www.csgb.gov.tr/haberler/bakan-bilgin-36-is-sagligi-ve-guvenligi-haftasi-acilis-programi-na-katildi/paylaşılan haber bu durumu teyit etmektedir.

Habere göre İSG haftası açılış programında konuşan Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, “Biz Çalışma Bakanlığıyız, emeği korumak bizim birinci görevimiz. Dolayısıyla hedefimiz; iş yerinin ihmalleri konusunda sıfır tolerans ve sıfır can kaybıdır. Emeği, çalışanları koruyacak bütün tedbirleri almak, uygulatmak ve denetimi bizim sorumluluğumuzdadır….. Bu konuda ihmal kabul etmiyoruz, hiçbir can kaybına asla göz yummayacağız, sorumlularının da hesabını adalet önünde vermesi için tüm imkanlarımızla takipçisi olacağız” Diye konuşmuştur. Sayın Bakan konuşmasında “Çalışanlarımızı ve emeklilerimizi enflasyon karşısında koruyacak kapsamlı düzenlemeler yapacağız, 3600 ek gösterge konusunda kapsayıcı bir düzenleme yapacağız” gibi cümlelerle her zaman olduğu gibi ucu açık vaatlerde bulunmayı da ihmal etmemiştir.

Sahadan gelen”, akademi kökenli Çalışma Bakanı’nın ağzından çıkan bu sözlere kimsenin itirazı yoktur.  Ancak ülkedeki mevcut tablo ile Sayın Çalışma Bakanı’nın sözleri, siyasal iktidarın 21 yılı aşan pratiği taban tabana zıttır. 

Öncelikle her yıl ortalama iki bin çalışanın iş cinayetlerine kurban edildiği, cinayetlerden sorumlu olanların değil neredeyse hayatını kaybedenlerin suçlu ilan edildiği bir ülkede yaşadığımızın altını tekrar çizmekte fayda görüyoruz.  

Türkiye’de bizzat iktidarın emeği köleleştiren, sermayeye-patronlara sonsuz destek veren politikaları ile milyonlarca çalışan her geçen gün daha korunaksız bırakılmaktadır.  Çalışanları koruduğu söylenen yasalar kağıt üzerinde kalmakta, işçilerin, emekçilerin her hak arayışı yine bizzat mevcut iktidarın yasakları, baskıları ile engellenmektedir.  Bol bol verilen vaatler ya hep belirsiz tarihlere ertelenmekte ya da deyim yerinde ise kuşa çevrilmektedir.

Tüm bunlara rağmen İSG’de çözümü resmi haftalar, bol hamasetli açılış programları düzenlemekte, konusunun, katılımcılarının kimler tarafından nasıl belirlendiği belli olmayan çevrimiçi oturumlar gerçekleştirmekte aramak nafiledir.

Çünkü çalışma hayatını daha fazla kuralsızlaştıran, çalışanları korumasız bırakan emek düşmanı sistem yapısal olarak işçi cinayeti, meslek hastalığı üreten bir sistemdir. Dolayısıyla işçi cinayetlerini, meslek hastalıklarını yaratan bataklık her geçen gün büyümeye devam etmektedir. Tek çözüm işçi cinayetlerini yaratan emek karşıtı bataklığı kurutmaktan geçmektedir. 

KESK olarak başta iki gün sonra 8. yıl dönümüne gireceğimiz Soma Katliamı olmak üzere işçi cinayetleri ile aramızdan koparılan tüm işçileri, emekçileri saygı ile anıyor, emek düşmanı sisteme karşı mücadelemizi kararlıkla sürdüreceğimizin altını bir kez daha çiziyoruz.   

                                                                                                                                      Yürütme Kurulu