KORKUT BORATAV: 2022’DE DÜNYA EKONOMİSİ

423

Dünya Bankası (DB) küresel ekonomik gelişmeler üzerinde Ocak 2022 tarihli bir rapor yayımladı: Global Economic Prospects…

DB’nin her yıl iki kere yayımlanan raporlarından biri… Dünya ekonomisine, ana bölgelere ilişkin verileri, 2023 öngörülerini güncelleştiriyor; temel sorunları inceliyor; ülkelere ve “uluslararası topluluğa” politika seçenekleri öneriyor.

Belge üzerinde bir gezinti yapalım.

2022’de dünya ekonomisi: Ana öngörüler

DB, dünya ekonomisinin 2021’de yüzde 5,5 oranında büyüdüğünü tahmin ediyor. Bu yılın büyüme öngörüsü ise yüzde 4,1’dir; altı ay önceki öngörü 0,2 puan aşağı çekilmiştir.

2022’de büyüme temposunda yavaşlama esasen beklenmekteydi. Korona salgını sonrasında kamu harcamalarında gerçekleşen olağan-dışı sıçrama, bu yıl geri çekilecektir.

2022’ye girerken diğer “yavaşlatıcı” etkenler de söz konusudur: Omicron mutasyonu yeni bir Covid-19 dalgası başlatmış; dünya ekonomisinin tedarik zincirlerindeki tıkanıklıklar ağırlaşmıştır.

Rapor 2023 dünya ekonomisine de bakıyor. 2022’ye taşınan talep birikimi ve parasal genişleme önümüzdeki yıl tükenecek; yüzde 3,2’lik bir büyüme temposu gerçekleşecektir.

Farklılaşmalar: Merkez-çevre, bölgeler, ülkeler… 

2021-2023’e ait verilerin, öngörülerin bloklar, bölgeler, ülkeler-arası farklılaşmasına bakalım.

DB Raporu’na göre dünya ekonomisinin merkez (“gelişmiş”) bloku 2021’de %5 oranında büyümüştür. “Çevre”, (DB/IMF terminolojisi ile “gelişmekte olan ve yükselen ekonomiler”) blokunun ortalama büyümesi ise %6,3’tür.

Merkez ekonomileri salgın-öncesindeki yatırım ve tüketim eğilimlerine dönecektir. Çevre ise, Batı ekonomilerinden olumsuz doğrultuda ayrışan bazı etkenlerle yüzleşmektedir: Düşük aşılanma oranları, salgının kalıcı izleri, parasal ve malî kısıtlar, hızlanan enflasyon, Batı merkez bankalarındaki parasal daralmanın yansımaları, dış borç sorunları… Bu etkenlerin yoğunlaştığı çevre ekonomilerinde salgın öncesinin büyüme eğilimlerine dönüş bir yana, “sert iniş” olasılıkları gündemdedir.

Bu olumsuz ayrışmaya rağmen Çevre’nin ortalama büyüme oranı, Batı ortalamalarını aşmaktadır. Blokların (millî gelirlere göre) ağırlıklı ortalamaları alındığı için… Çevre ortalamasını bu blokun en büyük iki ülkesi yukarı çekiyor: 2021’de Hindistan %8,3 ve Çin %8,1 oranlarında büyümüştür.

2022-23 “yeni normale” geçiş dönemidir. Çevre’nin büyük ekonomileri üzerinde odaklaşalım ve “yukarı çeken” / “aksayan” ayrımlarını bu iki yılın büyüme ortalamalarından izleyelim.

Ana farklılaşma, Asya ile diğer çevre ekonomileri arasında gözleniyor.  Tüm Doğu-Güney coğrafyasında 2022-2023 büyüme ortalamalarında öne çıkan üç ülkeyi sıralayalım: Hindistan (%7,8), Çin (%5,2) ve Endonezya (%5,1). Diğer bölgelerde yer alan Mısır ve Polonya ise %5,5 ve %4,1’lik ortalamalarla dikkat çekiyor.

Dünya Bankası’nın olası “sert iniş” olasılıkları ise Latin Amerika ve Siyah Afrika’nın tüm büyük “yükselen” ülkeleri için söz konusudur. 2022-23’te hepsinde %2,5 civarında büyüme ortalamaları öngörülmektedir.

Rapor, bölge ekonomilerini ayrı ayrı inceliyor. Doğu Avrupa-Orta Asya bölgesi ile Latin Amerika’da, Batı’daki parasal daralmanın tetikleyeceği sermaye çıkışları, yüksek enflasyonla birleşince ağır finansal kırılganlıklara yol açabilecektir.

Siyah Afrika’da ise düşük aşılanma oranları ve Omicron’un yaygınlaşması, kronik gıda krizi ile birleşecek; yoksullaşma ağırlaşacaktır. Bölgenin bazı ülkeleri borç krizi riskleri ile karşı karşıyadır.

Borç krizi riskleri

DB Raporu’nun bir kesimi, salgından sonra tırmanan “yüksek borç sorunları” üzerinde duruyor (ss.47-62). 2020’de küresel iç ve dış borç stoku dünya millî gelirinin %363’üne ulaşmıştır.  Çevre devletlerinin dış borçlarındaki artış özellikle endişe uyandırıyor.

Çevre devletlerinin dış borçları ayrıca vurgulanıyor. Öncelikle tarihsel, işlevsel nedenlerle…

Emperyalist sistemin çevresinde yer alan devletlerin dış borçları, sömürü ve bağımlılık ilişkilerinin yerleşmesinde tarihsel olarak belirleyici oldu. Amerikan, Avrupa bankalarından borçlanıldı; devlet tahvilleri Batı borsalarına ihraç edildi…

Neoliberal dönemde sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, giderek çevre burjuvazilerini (banka ve şirketleri) de kapsadı. “Yükselen” ekonomilerde uygulanan sıkı para (yüksek faiz) politikaları, özel sektörü dış borçlanmaya yönlendirdi. Uluslararası sermaye de yerli para ile yüksek getiri veren devlet tahvillerine “yatırım” yaptı.

Çevre’nin dış borçlanması böylece tırmandı. Uluslararası finans kapital, temerrütlerin yaygınlaşması halinde, çevre sermayesinin döviz yükümlülüklerinin, devletleri tarafından üstlenileceğini bekledi. Bağımlılık ilişkileri iktidarları teslimiyete zorladı. Bu beklenti sık sık gerçekleşti.

DB Raporu da kritik dönemeçlerde özel şirket ve bankaların dış borçlarının “yükselen” ülkenin devlet borcuna dönüştüğünü belirtmekte; olağan göstermektedir (s.59). Türkiye’de de 2001 krizi arifesinde bankalarımızın tüm dış borçları Hazine garantisi altına alınmış; bu karar IMF Direktörü tarafından alkışlanmıştı. 2011 sonrasındaki Yunanistan’ın borç krizi de tüm dış krediler devlet tarafından üstlenilerek çözülecektir.

DB Raporu, önümüzdeki yıllarda olası bir borç krizinde çevre ülkelerinin “borç hafifletme” seçenekleri üzerinde odaklanıyor. Ana uygulama. Kasım 2020’de G20 ülkeleri toplantısında kararlaştırılan Genel Çerçeve içinde yürütülmektedir.

Bu çerçeve şimdilik en yoksul ülkelerin devlet borçları ile sınırlıdır. Borç stokunda indirimler söz konusu değildir. Düzenleme, anapara vadelerinin yeniden yapılandırılması ve faiz indirimleri ile sınırlıdır ve genellikle IMF tarafından denetlenmektedir. Programlarda geleneksel kemer sıkma koşullarının süregeldiğini ayrıca öğreniyoruz. Zira, ertelenen borçlar, ileride  gerçekleşecek bütçe fazlalarıyla güvenceye alınacak; ödenecektir.

Rapor, G20 düzenlemesinin, kapsam, borç türleri ve toplamı bakımından genişletilmesinden yanadır. Bu öneri şaşırtıcı değildir. Uluslararası finans kapitalin güvenceye alınması DB için de öncelik taşıdığı için…

Rapor’un Türkiye tespitleri

Türkiye, Rapor’un Orta Asya ve Doğu Avrupa’yı inceleyen bölümünde yer alıyor. Ülkemizin 2021’de %9,5 oranında büyüdüğü tahmin ediliyor. 2022 büyüme öngörüsü %2, 2023 ise %3’tür.

Rapor’a göre tüm çevre ekonomileri için uzun dönemli potansiyeli düşmektedir (s.59). Türkiye’nin 2022-23 büyüme tahminleri, bu tespitin bir uzantısı olabilir. IMF veri bankası da 2026’ya kadar ülkemiz için %3,3’lük bir büyüme temposu öngörmektedir.

Rapor’un Türkiye ekonomisine ilişkin ana tespitlerini aktaralım:

“2022’de yüksek enflasyon özel tüketimi frenleyecek; net ihracatın sürükleyici etkisini fazlasıyla telafi edecektir. Büyüme hızı bu etkenlerle yavaşlayacak yüzde 2’ye inecektir.”

“Politika faizinin üst üste indirilmesi iktisat politikasına ilişkin belirsizlikleri sert biçimde artırdı; lirayı dolar karşısında rekor düzeylere indirdi. Yakın geleceğe ilişkin beklentiler de bozuldu. 2023’te net ihracatın katkısı aşınacak, düşük yatırımlar iç talepteki canlanmayı frenleyecektir. Büyüme yüzde 3 olarak öngörülmektedir.”

“Para politikasının daha da gevşemesi ve hızlanan enflasyon, finansal istikrar endişelerini artırmıştır. Güven duygusunun daha da aşınması finansal kargaşaya yol açabilir” (ss.75-76).

Rapor’un 20 Aralık kararlarından önce yazıldığı anlaşılıyor. “Güven duygusunun daha da aşınması” ifadesi ile kast edilen, herhalde, Merkez Bankası’nın faiz indirimlerini sürdürme olasılığıdır. Aynı yerde DB’nin bu yakınlarda yayımlayacağı Turkey: Economic Monitor raporunda “finansal kargaşa” olasılığının inceleneceği de ima ediliyor. 20 Ocak’taki TCMB toplantısının kritik önemini geçen hafta bu köşede vurgulamıştım (“Ekonomi Yönetimi Üsküdar’ı Geçer mi?”).

Türkiye ekonomisi için DB’nin Nisan 2021’de yayımladığı Economic Monitor belgesi, 2020’de yapılan bir araştırma bulgularını aktarıyor ve korona salgını döneminde yoksulluk göstergelerindeki çarpıcı tırmanmayı açıklıyordu. Türkiye’de “finansal kargaşa” olasılıklarının tartışılacağı anlaşılan bir sonraki Economic Monitor’u da merakla bekleyeceğiz.

21 OCAK 2021 – SOL