HAYRİ KOZANOĞLU: EKONOMİDE DE ‘KADINLAR VARDIR’

545

IMF Başkanı, Dünya Bankası ve OECD’nin baş ekonomistleri hep kadın. Henüz toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamanın uzağında bulunsak da, mali kuruluşlarda kadınların “cam tavanları” aşması mutluluk verici…

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) 2021 Ticaret ve Kalkınma Raporu geçtiğimiz hafta kamuoyuyla paylaşıldı. Kalkınmacı, kamucu bir perspektifi bulunan; son yıllarda küresel iklim değişikliği ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında da duyarlılık gösteren kolektif emek ürünü bu çalışma, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomi politikası tasarımları açısından da hep ufuk açıcı olmuştur.

Bu yılki raporun sunumunu henüz bir gün önce genel sekreterlik görevine başlayan Kosta Rikalı kadın ekonomist Rebeca Grynspan yaptı. Tarihinde ilk kez bir kadının kurumun başına getirilmesi, UNCTAD’ın toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama anlamında, fikriyle eyleminin örtüştüğünün altını çizmek açısından da ayrıca önemli.

Bilindiği gibi IMF Başkanı Kristalina Georgieva ve baş ekonomisti Gita Gopinath, Dünya Bankası ve OECD’nin baş ekonomistleri Carmen Reinhart ve Laurence Boone hep kadın. Rusya Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde’ı da unutmayalım. Bu arada IMF’de üst düzey görevlerde Ceyla Pazarbaşıoğlu ve Oya Celasun gibi iki Türkiyeli kadın bulunduğunu hatırlatalım. Henüz toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamanın çok uzağında bulunsak da, en azından uluslararası mali kuruluşlarda kadınların liyakatlarını kanıtlayarak, ‘cam tavanları’ aşması mutluluk verici…

2030’DA DÖNÜLEBİLECEK
Gelelim Ticaret ve Kalkınma Raporu’nun içeriğine… 2020’de pandemi karşısında atılan radikal ekonomi politikası adımlarının sonuçlarının alınması ve gelişmiş ülkelerde aşılamanın hızla yayılması ile birlikte, 2021’de küresel büyümenin son 50 yılın en yüksek temposunda yüzde 5.3 gerçekleşmesi bekleniyor.

Gelgelelim ekonomik iyileşme, farklı gelir düzeyleri, coğrafyalar ve sektörler için eşitsiz bir görünüm sergiliyor. Gelişmiş ülkelerde rantiye sınıfların servetlerinde patlama gözlenirken, düşük gelirliler adeta sürünüyor…

UNCTAD 2022’de küresel büyümenin yüzde 3.6’ya yavaşlamasını, hâlâ pandemi öncesi trendin yüzde 3.7 altında kalmasını bekliyor. Bu da 2020-22 arasında 13 trilyon dolarlık bir gelir kaybına denk geliyor. Çekingen politikaların, geri adım atmanın büyüme ritmini daha da aşağı çekme tehlikesi bulunuyor.

Covid-19’un verdiği zararın, 2008-2009’da patlak veren küresel finansal krizden, özellikle Afrika ve Güney Asya’da daha ağır olduğunun altı çiziliyor.
Bir olumsuz gelişme olmasa dahi, küresel üretim 2016-2019 trendini ancak 2030’da yakalayabilecek. Bu noktada daha derin bir sorunu, Covid-19 öncesi dönemde büyüme performansının tatminkârlıktan uzak olduğunu; küresel finansal krizden sonraki on yılın 1945’den sonraki en düşük tempoya denk geldiğini hatırlamak gerekiyor.

ENFLASYON GEÇİCİ
Bilindiği gibi dünyada bir enflasyon tartışması var. Özellikle ABD’de son on iki ayın enflasyonunun yüzde 5.4’e yükselmesi kalıcı bir fiyat artışı dönemine girildiği, 70’lerdeki durgunluk içerisinde stagflasyon olgusunun nüksedebileceği endişesi yaratıyor. Ne var ki UNCTAD bu görüşü paylaşmıyor, arz ve talepteki geçici uyumsuzlukların yanıltıcı olabileceğini düşünüyor. Bu şüphenin uygulanan genişleyici maliye politikalarından geri adım atmaya yol açabileceği kaygısını paylaşıyor.

Mal ve hizmetlerin uluslararası ticaretinin 2020’de korkulanın biraz altında yüzde 5.6 düştükten sonra, 2021’de yüzde 9.5 sıçraması bekleniyor. Ancak burada da eşitsiz bir iyileşme söz konusu ve pandeminin kalıcı etkilerinin dış ticarette de hissedilmesi tehlikesi var.

Emtia fiyatlarında ise Aralık 2020 ile Mayıs 2021 arasında yüzde 25’lik bir artış meydana geldi. Yakıt fiyatları yüzde 35 zıplarken, madenler ve metallerde ise yüzde 13’lük bir yükselme gözlendi.

GOÜ’LER KIRILGAN
Raporun tanıtımı dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında, UNCTAD Küreselleşme Ve Kalkınma Stratejileri Direktörü Richard Kozul-Wright, küresel finansal krizden sonra kaçırılan uluslararası ekonomik yönetişim temel ilkelerini gözden geçirmek fırsatının yeniden yaratıldığını vurguladıktan sonra; ABD’nin altyapı yatırımlarına hız vermesi, sosyal programları desteklemesi ve bunları vergi artışları ile finanse etmesi çabalarını olumlu bulduğunu belirtti. Bunun mantıksal sonucunun söz konusu yaklaşımı diğer coğrafyalara da yaymak olduğunu söyledi.

Benzer şekilde ABD’nin yeni özel çekme hakkı tahsislerini desteklemesinin, küresel düzeyde asgari vergi uygulamasının arkasında durmasının ve Dünya Ticaret Örgütü’nde aşı ile ilgili fikri mülkiyet haklarının askıya alınması doğrultusunda tavır almasının olumluluğuna değindi. Bu yaklaşımın diğer gelişmiş ülkelerin henüz desteğini alamamasının eksikliğine dikkat çekti.

Kozul-Wright’a göre küresel ekonomi için en büyük risk, kuzeydeki ekonomik iyileşmenin uzun süredir gereksinimi hissedilen reformları ikinci plana atması ve böylelikle gelişmekte olan ülkelerin zayıf ve kırılgan bir durumda kalmaya devam etmesidir.

ÇIKARILAN DÖRT DERS
Covid-19 pandemisinin üzerinden on sekiz ay geçtikten sonra Ticaret ve Kalkınma Raporu uluslararası ekonomik mimariye ilişkin dört ders çıkarıyor.

Birincisi, GOÜ’lerin finansal dayanıklılığı sermaye akışlarının oynaklığı devam ettikçe sağlanamaz. Faizlerdeki bir yükseliş GOÜ varlıklarından kaçışa ve ödemeler dengesi sorununa yol açabilir. Önümüzdeki yıllarda GOÜ’ler uluslararası tahvil piyasalarında geri ödeme takvimi gelip çattığında güçlük yaşayabilir.

Bu kapsamda, Çin dışındaki GOÜ’lerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin yakalanması beklenen 2030 yılına kadar 936 milyar dolar geri ödemesi bulunuyor.
UNCTAD, GOÜ’lerin kalkınma yolunda yeni bir kayıp on yıl yaşamaması için, programlı bir borç iyileştirmesi ve bazı durumlarda borç iptali için çağrı yapar.

İkincisi, pandemide ekonomiye acil kamu müdahalesi doğrultusunda bir uzlaşma sağlandı. Ancak genişlemeci mali politikaların uzun vadeli bir kalkınma yöntemi değil, sadece yaygın söndürme aracı gibi görülüp geri çekilmesi tehlikesi var.
UNCTAD, maliye politikalarının küresel ekonomiye etkilerinin ve eşitsizlikleri artıran uygulamaların gözden geçirilmesine çağırıyor.

Üçüncüsü, sistematik olarak önemli ekonomilerinin 2008-2009 krizinde söz verildiği üzere, uluslararası ekonomik mimarinin reformu için destek vermeleri gerekir.
Dördüncüsü, gelişmekte olan dünyanın sırf aşı gecikmesi nedeniyle 2025’e kadar 2.3 trilyon dolar toplam zarara uğraması söz konusudur. GOÜ’ler uluslararası bir destek inisiyatifiyle hem ağırlaşan sağlık sorunlarını, hem de katmerlenen borç sorunlarını aşma gereksimi içindedirler.

TÜRKİYE SONUNCU SIRADA
Ticaret ve Kalkınma Raporu’nda dikkat çeken bir mali teşvikler değerlendirmesi bulunuyor. Açıklanan destek paketlerinin temelde iki bileşeni var:

a) Hükümetlerin mallar, hizmetler ve yatırım harcamalarını artırarak toplam talebe doğrudan katkı yapması.

b) Hükümetlerin subvansiyonlar ve işsizlik ödemeleri dahil, özel sektöre transferler ve sosyal güvenlik sistemine katkılar yoluyla devreye girmesi.

Yukarıdaki tabloda 15 ülke için 2020’deki mali teşviklerin boyutu yer alıyor.
Görüldüğü gibi en bonkör ülkeler olarak Avustralya ve ABD öne çıkıyor. İşsizlerine, yoksullarına en cimri davranıp, her ne pahasına olursa olsun “mali disiplinden” taviz vermeyen ekonomi yönetimi ise Türkiye’de.

Peki, kestirmeden “kemer sıkma” saplantısına karşın 2020’de ekonomide büyüme nasıl sağlandı? Faizleri metazori indirip vatandaşı borçlandırarak, Merkez Bankası rezervlerini heba edip döviz kurunu tutmaya çalışarak bir geçici iyilik yanılsaması yaratıldı. Ne yazık ki bugün ise milletçe bu yanlış politikaların faturasını ödemeye başladık, böyle giderse ağır biçimde ödemeye de devam edeceğiz…

Fotoğraf (Soldan sağa): Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde – Rusya Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina – Kosta Rikalı ekonomist Rebeca Grynspan

21 EYLÜL 2021 – BİRGÜN