YANAN GELECEĞİMİZDİR!

664

Bir yandan yaklaşık 10 gündür devam eden yangınlar, bir yandan sel felaketleri, bir yandan yeniden tırmanışa geçen pandemi vakaları nefes almamızı daha da zorlaştırıyor.

Muğla, Antalya, Kütahya, Mardin/Omeryan bölgesi, D.Bakır/Lice, İzmir/Balçova, Siirt/Baykan, Adana/Kozan, Hatay/Amanoslar, Çanakkale/Gelibolu Yarımadası, Dersim/Hozat, İzmir/Menderes, Denizli, Isparta, Uşak, Balıkesir ve daha birçok il/ilçemizde çıkan yangınların bir kısmı söndürülmüş olsa da devam eden çok sayıda yangın yüreğimizi dağlıyor.

Öncelikle yangında yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyor, yangın nedeniyle zarar görenlere geçmiş olsun diyor, acılarını paylaşıyoruz.

Yangınların olduğu yerlerdeki şubeler platformlarımızla birlikte süreci yakından takip etmekteyiz. Gerek şu anda ve gerekse de yaraların sarılması için üzerimize düşen ne varsa yapacağımızdan kuşku duyulmamalıdır.

Adeta aynı anda birçok yerde başlamış olması itibariyle beklenmedik gibi görünse de yangınlar göz göre göre gelmiştir. Nitekim Yunanistan, İtalya, ABD ve İspanya yüzlerce noktada başlayan yangınlarla mücadele ediyor. Meteoroloji uzmanları aylar öncesinden bu yaz sıcaklıklarda rekor artışlar yaşanacağı konusunda uyarılarda bulunmuş, insan sağlığı ve doğa açısından yaratacağı sonuçlara dikkat çekmişlerdi.

Kaldı ki, küresel ısınma, çevre kirliliği vb. nedeniyle ekolojik sistemin tehdit altında olduğuna dair aktivistler, çevre ve emek örgütleri yıllardır bas bas bağırıyor, uyarılarda bulunuyor.

Ancak kapitalist sistemden, sömürüden beslenen ve devlet aygıtını kontrol eden sermaye azınlığı bırakalım tedbirler almayı küresel ısınmayı, çevre kirliliğini, doğa tahribatını, iklim krizini artıracak politikalara devam ediyor!

Ülkemizde de geçmişten beri bu tür politikalar uygulanmakla birlikte uluslararası sermayenin desteğiyle iktidara gelen AKP iktidarında hiç olmadığı kadar gerçekleştirilen özelleştirmeler, güvencesizlik, taşeronlaştırma, sözleşmeli çalıştırma, kamuda liyakat yerine kadrolaşmanın esas alınması, kamu yatırımlarının azaltılması, kamu hizmetlerinin piyasaya açılması, 2-B gibi çıkarılan yasalarla ormanlık alanların yerleşime açılması, çarpık yapılaşmaların teşvik edilmesi/göz yumulması, doğal alanların RES, HES, JES, Termik, Nükleer santraller gibi projelerle eko sistemin tahrip edilmesi, suyun, toprağın satılması vb. uygulamalar bugün karşımıza müsilaj, yangınlar, sel baskınları ve pandemi ile mücadelede başarısızlık olarak çıkmaktadır.

Günlerdir ormanlarımız, yerleşim yerleri alevler içinde iken kamunun elinde yangın uçağının, yeterli malzeme ve yeterli sayıda personelin olmamasının izahını yapamayan iktidar konuyu farklı alanlara taşıyarak hesap vermekten kaçmak istemektedir.

Aynı anda havada bulunan 5 helikopterin fotoğrafını yayınlamak günlerdir yangınların söndürülemiyor olduğu gerçeğini değiştirmemektedir!

İktidarın yangına yakalanma hali ve yangınla mücadele pratiği uygulanan politikaların sonuçlarını çok net ele vermiştir. İktidar koruma ve yangınla mücadelenin ekonomik olmamasını gerekçe göstererek yeterince yatırım yapmamış, aynı anda birçok yerde yangın çıkınca da afallayıp kalmıştır.

Orman yangınları ve sel gibi afetler iktidarın uyguladığı siyasal ve ekonomik politikalardan bağımsız değildir.

Pandemi ve yangınlar kamu hizmetlerinin öneminin hayati düzeyde olduğunu göstermesine rağmen Cumhuriyet tarihinde en çok özelleştirme yapan iktidar sorumluluktan kaçamaz, kaçamayacaktır.

Yıllardır uygulanan politikalar ile mevcut Anayasanın 169. Maddesi açıkça çiğnenmiştir.

Madde 169 – Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz….”

Anayasanın açık hükmüne rağmen iktidar yıllardır adeta yeşil gördüğü her yeri betona çevirme gayretinde olmuştur. Daha önce yanan ormanlık alandaki yapılaşmalar bunun açık örneğidir.

Küresel Orman İzleme Örgütü verilerine göre AKP iktidarında, ağaçla kaplı alanın yüzde 4,1’i kaybedildi. Ne yazık ki, kaybedilen bu yerlerin büyük kısmında bugün taş ocakları, devasa tesisler, villalar, beton yığınları bulunmaktadır.

Öte yandan 2013 yılından itibaren “Endüstriyel Ağaçlandırma Planları” yapılarak ormanlar sermayeye yeni kar alanları haline getirilmiştir. Orman Genel Müdürlüğü’nde bulunan “Ağaçlandırma Yetkisi” 23 Ekim 2019’da çıkarılan Özel Ağaçlandırma Yönetmeliği ile özel işletmelere devredilmiştir.

Tüm bütçe süreçlerinde en az yatırım yapılan alan kamu yatırımlarıdır. Bütçeden yeteri kaynağı aktarmayan iktidarın ilk aklına gelen vatandaşlara IBAN numarası vermek oluyor her defasında!

AKP döneminde birçok alanda artan ihtiyaca rağmen kamu çalışanı sayısı azaltılmış, sözleşmeli çalışma esas alınmış, yeni personel alımında ise liyakat görmezden gelinmiştir.

Yangınların yaşandığı ormanlarda orman muhafaza memuru başta olmak üzere personel yetersizliği felaketin boyutlarını artırmıştır.

Yeni felaketler yaşamamak için özelleştirmelere derhâl son verilmelidir.

Doğanın rant aracı olarak görülmesi anlayışından ve ranta feda edilmesinden vazgeçilmelidir

Orman yangınlarıyla mücadele eylem planları kamuoyuna net bir şekilde açıklanmalı, gerekli ekipman eksiksiz temin edilmeli, bu konuda yapılan ihalelerde şeffaflık ilkesi gözetilmelidir,

Orman yangınlarıyla mücadelede görevlendirilecek emekçilerin yıl boyu istihdamı ve iş güvenliği tedbirleri alınarak yaşam koşulları iyileştirilmeli ve daha verimli çalışma ortamı yaratılmalıdır,

Emek ve demokrasi güçleri, çevre örgütleri ve halkın da katılımıyla Kuraklıkla Mücadele Eylem Planı hazırlanarak ranta açılan ve ormansızlaştırılan alanlar yeniden doğal yapısına uygun şekilde yeşil alana dönüştürülerek ekolojik tahribat giderilmelidir.

Kamusal hizmetler piyasaya açılmamalı, özelleştirilen kamu hizmetleri yeniden kamu eliyle yürütülmelidir.

Sermayeden değil halktan yana bir kamu hizmeti anlayışı esas alınmalıdır.

Kamuda istihdam yeterli hale getirilmelidir.

Kamu kaynaklarının, faiz ve Kamu Özel İşbirliği, Yap İşlet Devret adı altında sermayeye aktarılmasına son verilmelidir.

Tüm vatandaşımızın kamu hizmetlerine parasız, nitelikli ve anadilinde ulaşması sağlanmalıdır.

YÜRÜTME KURULU