10-16 MAYIS ENGELLİLER HAFTASI, TOPLUMSAL ENGELLERİN FARK EDİLDİĞİ, AŞILMASI İÇİN ÇÖZÜMLERİN BULUNDUĞU BİR SÜRECE ÖNCÜ OLSUN!

890

Her günü bir engel grubunun sorunlarına dikkat çekmek amacıyla dünya genelinde çeşitli etkinliklerle 10-16 Mayıs haftası Engelliler Haftası olarak belirlenmiştir. Toplumun önemli bir kesimini oluşturan engellilerin sorunlarının yıllardır çözülmediği bilinmektedir. Ülkemizde sayıları milyonlarla ifade edilen engellilerin çok önemli bir bölümü ev hapsine benzer bir yaşam sürerken yılda bir hafta veya bir kaç gün bu haksızlığa itiraz edilmesini yetersiz buluyoruz. Sadece 3 aralık ve 10-16 Mayıs tarihlerinde engellileri hatırlayan iktidarlar engellilerin sorunlarını çözemez.

Büro Emekçileri Sendikası (BES) olarak bu eşitsiz toplumsal düzenin çok hızlı bir şekilde değişmesi gerektiğini savunuyoruz. Milyonlarca yurttaşın engelinin sadece fiziksel olmadığını biliyoruz. Egemen iktidar anlayışı, toplumsal kalıp yargılar, önyargılar, gelenekler ve alışkanlıklar engellilere yönelik ayrımcı söylem ve uygulamaları yeniden üretmektedir. Engellilere yoksul, kısıtlı ve bağımlı bir yaşamı dayatan bu anlayış değiştirilmelidir.

Gün geçmiyor ki engellilere yönelik açık ayrımcılık içermeyen bir yorum veya değerlendirme kamuoyuna yansımasın. Mevcut tekçi, sağlamcı ve normcu anlayışın oluşturduğu normallik algısı dışındaki tüm bedenleri aşağılayan söylemin ayrımcılık olduğu ifade edilmelidir. Geçen hafta Beyken Üniversitesi rektörü Murat Ferman’ın “enflasyonu engellilere benzeten” talihsiz değerlendirmesi konu hakkında her düzeyde bilinçsizlik yaşandığını göstermiştir. Engelliler ve aileleri maruz kaldıkları bu ayrımcı söylemlere karşı kamu tarafından yalnız bırakılmaktadır. Kamu  otoritesinin söz konusu ayrımcı dil ve söylemleri ayıklama, azaltma ve önleme için bir yapı kurması gereklidir. Öte yandan toplum kesimlerinin de eşitlikçi bir dil kurmak için inisiyatif alması yine gereklidir.

BES olarak 21. Yüzyılda yurttaşlığının esası olan tüm hakları eksiksiz bir şekilde engelliler için de talep ediyoruz. Bu bağlamda BM Engelli Hakları Sözleşmesi ve Engelli Hakları Kanununun esaslı bir şekilde uygulamaya yansıtılması en acil zorunluluktur. Yıllardır ertelenen erişilebilirlik mevzuatı artık geciktirilmeden eksiksiz bir şekilde uygulanmalıdır.

Türkiye’de nüfusunun yaklaşık 10 milyon olduğu tahmin edilen engellilerin sayısının, bilgi çağında, neden bu kadar belirsiz olduğunu siyasal iktidarların konuya özensiz yaklaşması ile açıklanmalıdır.  En kısa sürede her mahallede, hangi engel, cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi ve gelir durumunda kaç engellinin olduğu resmi olarak tespit edilmelidir. Kamu kurumları ve yerel yönetimlerin sunması gereken psikolojik, sosyal, ekonomik, hukuki destekler ve kamu hizmetleri bu veriler esas alınarak nitel ve nicel anlamda iyileştirilmelidir.

Engelliler; eğitime, sağlığa, ulaşıma, istihdama, kültürel üretim ve tüketime, siyasal katılmaya, sosyal yaşama erişilebilirlik sorunu sunulacak destek ve olumlu eylemlerle aşılabilir. Engellilerin yaşadıkları sorunların çok önemli bir kısmı kendi bedenleri ile ilgili değil, engellileri yok sayarak uygulanan politikalardır. İnşa edilen yollar, geçitler, kaldırımlar, binalar ve sunulan kamusal/özel hizmetler bir engelli, yaşlı, hasta veya benzer durumda olan herhangi bir yurttaş düşünülerek yapılmamaktadır.

Kamu binaları başta olmak üzere yeni yapılanları da dahil; asansör, merdiven, geçit yolları, tuvaletler, çalışma düzeni ve iletişim alanları engellilik düşünülerek kurgulanmamaktadır. Yasa gereği hem engelli çalışanlar hem de engelli yurttaşların erişebileceği şekilde kurgulanması gereken mekanlar hala çok azdır. Ankara, İstanbul gibi yüzbinlerce engellinin yaşadığı metropollerde bile engellilerin sorun yaşamadan gidebileceği tek bir restoran, kafe, salon, vb. tek bir mekan halen yoktur.

Sadece fiziksel engeller değil, 6 nokta yazısıyla veya sesli/görsel yönlediricilerin yetersizliği, işaret dili bilen personelin yokluğu, engelli hakları farkındalığı olan yöneticilerin eksikliği, destekleyici-yardımcı  teknolojilerin erişilebilir olmaması engelliliği arttıran temel nedenlerdir.

Engellilik mevcut haliyle yıllardır ısrar edildiği gibi salt tıbbi ve medikal çözümlerle aşılamaz. Mesele toplumsal ve politik olarak da ele alınmalıdır. Bütçe tercihleri içerisinde engellilerin çok cüzi bir pay aldığı bilinmektedir. Doğrudan engellilere ulaşan bütçenin yüzde 1’in altında olduğu ifade edilmelidir. 1,4 trilyona yaklaşan merkezi bütçe içerisinde nüfusun yüzde 12,29’unu oluşturan engellilere bu kadar düşük bir payın ayırılması büyük bir adaletsizliktir. Engelliler için ayırılan bütçenin bütün kurumlarda arttırılması toplumsal adaletin bir gereği olacaktır. Engellilere yapılan ödemeler açlık sınırın altında kalmamalı en az asgari ücret düzeyine yaklaştırılmalıdır.

Bir diyaliz hastasının, SSPE’linin, tekerlekli sandalyeli birinin, görme ve işitme yeti yetersizliği yaşayan birinin, Serepral Palsili birinin veya Down Sendromlu birinin, kısaca tüm engellilerin aileleri ile birlikte karşı karşıya bırakıldığı zorluklar, engeller ve dışlanmalar kültürel ve toplumsal engellilik durumunu göstermektedir.

Belediyelerin ve kamu kurumlarının görev alanlarında kaç engelli olduğunu tespit etmeleri, kendi bünyelerindeki engelli kotalarını doldurmaları, en az bir işaret dili tercümanı istihdam etmeleri, kendi personel ve idarecilerine engelli hakları farkındalığı kazandırmaları, başta binalar ve ulaşım araçları olmak üzere erişilebilirliği arttırmaları yasal görevleridir ve bu yasal görev maalesef ihmal edilmektedir. Yasa gereğini yerine getirmeyen, engelli istihdam kotasını doldurmayan kurumlar 2021 yılı içinde istihdam kotasını doldurmalı ve diğer yasal görevlerini yerine getirmelidir.

Koronavirüs nedeniyle zor bir dönemden geçen tüm toplum kesimleri gibi engelliler de zor bir dönemden geçmektedir. Ancak sosyal destek ve aşı programlarında ağır engelliler başta olmak üzere engellilerin öncelikle desteklenmesi anayasa ve yasaların gereğidir.

Tüm eşitsizliklerde olduğu gibi engellilik kapsamında da kadın engellilerin cinsiyetçi tüm söylem ve uygulamalardan daha fazla olumsuz etkilendiği bilinmelidir. Başta İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW gibi kadın haklarına ilişkin sözleşmelerin gereklerinin yerine getirilmesi, kadın engellilerin haklarına da olumlu etkileri olacaktır. Bu nedenle İstanbul sözleşmesinin fesih süreci de derhal durdurulmalıdır. Engelli kadınlara yönelik ayrımcı söylem ve pratikleri önlemek için eşitlikçi politikalar desteklenmelidir.

Tüm yasama faaliyetlerinin, kamu kurumlarının internet sitelerinin ve hizmet rehberlerinin erişilebilir olması için kapsamlı ve kamusal bir girişim başlatılmalıdır. Başta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı internet sitesi ve taşra hizmetleri olmak üzere tüm kamu kurumlarının internet siteleri işaret dili ve sesli materyallerle erişilebilir hale getirilmelidir. Kamu dışında da bu amaçla yapılacak faaliyetler desteklenmelidir.

Eğitim, sağlık, istihdam ve ulaşım imkanlarından resmi dil Türkçe’yi bilmediği için doğru şekilde yararlanamayan yüzbinlerce engellinin, tüm haklarına erişimi için anadillerinde de kamu hizmet sunumu yaygınlaştırılmalıdır. Engellilerin tüm farklılıklarıyla haklarına erişebilmesi ve hak ihlallerine maruz kalmaması için sadece Türk İşaret dili ve sadece Türkçe ile değil, ihtiyaç halinde bu ülkede var olan tüm hakların diliyle kamusal hizmet erişimi olmalıdır.

Bölgemizde devam edegelen çatışmalı süreçler ve savaşların önemli bir engellilik nedeni olduğu, göçmenlik ve gazilik gibi süreçlerin önemli bir engellilik nedeni olduğu görülmelidir. Başta kara mayınlarının temizlenmesi olmak üzere toplumsal yoksunluğu ve engelliliği arttıran çatışma ve şiddet süreçleri barışa evrilmeli ve yapay engellilik nedenleri durdurulmalıdır. Trafik kazaları, iş kazaları, aile içi şiddet, yetersiz beslenme, akraba evliliği, savaş ve çatışma gibi doğal olmayan engellilik nedenleri önlenebilir engelliklerdir. Öte yandan gebelik öncesi ve gebelik sürecinde yeterli sağlık hizmetinin sunulmaması, doğum anında tıbbi desteğin sunulmaması, anne-cenin ve bebe sağlığına ilişkin yeterli desteğin sunulmamasının da yol açtığı engellilikler olduğu bilinmektedir. Bu nedenle nitelikli eğitim ve sağlığın kamusal bir politika bağlamında ücretsiz ve erişilebilir olması yaşamsaldır.

10-16 Mayıs Engelliler Haftası, toplumsal engellerin fark edildiği, aşılması için çözümlerin bulunduğu bir sürece öncü olsun diyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

MERKEZ YÖNETİM KURULU