ERKAN AYDOĞANOĞLU: KRİZ GÜNDEMİ VE FEDAKARLIK (25. 10. 2018)

225

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz haftalarda ‘Ekonomik krizin gündemden düşürülmesi’ talimatı vermesinin ardından, iktidar denetimindeki yazılı ve görsel medyada ‘ekonomik kriz’ ifadesinin kullanımından özellikle kaçınıldığı dikkat çekiyor.
Son bir hafta içinde ülke gündeminde birbiri ardında yaşanan gelişmeler (Kaşıkçı cinayeti, Danıştay’ın andımız kararı, İş Bankası’ndaki CHP hisselerinin durumu, af tartışmaları üzerinden AKP ve MHP’nin atışması vb) kriz gündemini her ne kadar geri plana itiyormuş gibi görünse de, krizin etkilerini her geçen gün daha derinden hisseden milyonlarca emekçinin öncelikli gündemi olmayı sürdürüyor.
İktidar ve çeşitli alanlardaki destekçileri, bir taraftan ekonomik krizin ülke gündeminde geri plana itilmesi için yoğun bir çaba harcarken, diğer taraftan ekonomide yaşanan kriz ile ilgili her türlü yazılı ve sözlü eleştiriler, yorumlar, halkı bilgilendirmek için dağıtılan siyasi parti bildirileri bile
‘ekonomik manipülasyon yapmak’ suçlaması üzerinden engellenmeye çalışılıyor.
öncesi bir tarafa, son birkaç hafta içinde yaşananlar, ekonomik krizin önümüzdeki süreçte yaratacağı ağır ve yıkıcı sonuçlara karşı sesini yükselten, tepki gösteren, taleplerini dile getiren herkese, iktidarın ve denetimindeki hukuki, idari ve kolluk güçlerinin potansiyel hedefi haline getirilerek açıkça gözdağı veriliyor.
Bugün tek adam rejimi olarak karşımızda olan yeni sistemin bütün aktörleri, kriz gündemini geri plana itmek için ne kadar yoğun bir çaba harcasa da, ekonomik krizin halkın günlük yaşamı üzerindeki tahrip edici, yıkıcı etkisini bir türlü gizleyemiyor.
İşçi ve emekçiler, yüksek enflasyon ve TL’de yaşanan değer kaybı nedeniyle ‘ek zam’ talep ederken, döviz fiyatlarında yaşanan yüzde 20’lik geri çekilme sonrasında temel tüketim ürünlerine yapılan zamların geri alınması çağrıları görmezden geliniyor. Ekonominin görüldüğünden çok daha kötü durumda olduğunun yavaş yavaş ortaya çıkmasıyla, herkesin fedakarlık yapması gerektiği yönündeki söylemlerin artması kesinlikle tesadüf değil.
İktidarın denetimindeki yazılı ve görsel basında 2019 yılına yönelik asgari ücret ve memur maaşlarına yönelik zam beklentilerinin önünü kesmeyi hedefleyen ifadeler yer almaya başladı. Tarihin en ciddi borç batağı ile karşı karşıya olan şirketlerin üst düzey yöneticileri ve çok sayıda ekonomist, önümüzdeki dönemde işçilerin enflasyon oranında bir zam beklentisine girmemesi gerektiğini, aksi halde işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabileceklerini ifade ediyorlar.
Geçtiğimiz yıllar içinde patronların önünü açan ekonomik politikalar sayesinde, başta inşaat sektörü olmak üzere, çeşitli alanlarda doğrudan iktidar desteğiyle normal koşullarda asla elde edilemeyecek kadar yüksek kazançlar elde edildi. Ancak işlerin çok iyi olduğu, kâr oranlarının ciddi anlamda yükseldiği koşullarda bile işçi ücretlerinde doğru dürüst bir artış yaşanmadı. Hiçbir patron çıkıp da, ‘İşçilerimiz sayesinde çok kazandık, kazancımızın bir kısmını işlerimizle paylaşmak istiyoruz’ demediler.
Kazanırken, servetine servet katarken işçisinin taleplerini görmezden gelen patronların işler kötüye gitmeye başlayınca, ‘Kriz var, herkes elini taşın altına koymalı’, ‘İşçilerimizden fedakarlık bekliyoruz’ vb gibi söylemlerde bulunması tam bir ikiyüzlülük örneği.
Her kriz döneminde, iktidar ve patronlar tarafından aynı ifadelerle tekrarlanan ‘fedakarlık’ söyleminin içinde bulunduğumuz koşullarda, koşullar ne kadar ağır olursa olsun, işçilerin önemli bir bölümü üzerinde hâlâ etkili olduğu görülüyor. Bu nedenle giderek ağırlaşması beklenen ekonomik kriz koşullarında işçilerin içine itildiği ‘İş mi?’ ve ‘Zam mı?’ ikilemine girmesine izin vermemek, ekonomik krize karşı mücadelede öne çıkan ‘Krizi kimler çıkardıysa, bedelini de onlar ödesin’ söyleminde ısrarcı olmak gerekiyor.
25 EKİM 2018 – EVRENSEL