PELİN CENGİZ: KURAKLIĞA KARŞI EYLEM İÇİN NEYİ BEKLİYORSUNUZ’ (14. 01. 2018)

231

Gelecekte bugünkünden daha uzun kuraklıkların yaşanması muhtemel. Kuraklık riski çalışmalarına göre, Türkiye nüfusunun 50 milyonluk kesimini barındıran 30 şehir kuraklıktan etkilenecek. [kck]hr align=center size=0 100% /Türkiye, giderek daha fazla kuruyan yeryüzünü selamlayarak girdi yeni yıla.

Yağışların beklentilerin altında kalmasıyla 2017’de son 44 yılın kuraklık rekoru kırıldı.

Türkiye genelinde sulama, enerji ve içme ihtiyacını karşılayan pek çok barajın doluluk oranlarında hızlı düşüşler var. Kuraklık nedeniyle çiftçiler zor günler geçiriyor.
Bilimsel veriler, Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yüzde 20 ile yüzde 40 arasında, İç ve Batı Anadolu bölgelerinde ise yüzde 40’ı aşan oranlarda yağışların azalacağı öngörülüyor.

Gelecekte bugünkünden daha uzun ve şiddetli kuraklıkların sıklıkla yaşanması olasılığı muhtemel. Üstelik yine yapılan kuraklık riski çalışmalarına göre, Türkiye nüfusunun 50 milyonluk kesimini barındıran 30 şehir kuraklıktan büyük oranda etkilenecek.
O arada biz ne yapmışız?
Türkiye’nin en verimli ovalarını, kıyılarını, tarım arazilerini, zeytinliklerini, kömürlü termik santrallere feda edip, iklim değişikliğine katkımızı ülke olarak katmerlemişiz.
Termik Santral Su, Atıksu ve Atık İstatistikleri Anketi sonuçlarına göre 2016’da termik santraller tarafından yüzde 98,4’ü denizden olmak üzere 8,6 milyar metreküp su çekilmiş, toplam suyun yüzde 98,3’ü soğutma suyu olarak kullanılmış.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, termik santraller tarafından 2016 yılında deşarj edilen 8,5 milyar metreküp atık suyun yüzde 98,9’unu soğutma suyu oluşturmuş, toplam atık suyun yüzde 99,7’si denize deşarj edilmiş.
Bizzat kendisi birkaç ay önce Türkiye’nin en kötü kuraklık dönemini yaşadığını söyleyen Orman ve Su İşler Bakanı Veysel Eroğlu, daha sonra kuraklık için endişe edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, ‘Kuraklık için endişe etmeyin, bazı arkadaşlar çıkıyor ellerinde bilgi yok. Bütün teknoloji bizde dünyada ilk altıya giren teknolojiyi kurdum meteorolojiye’ diyebildi.
Meteorolojiye teknolojik altyapı sunmakla kuraklığın giderileceğini iddia eden bir siyasetçiye ne denir, onun takdirini size bırakıyorum.
Bakan Bey’in baktığı yerden bakınca kuraklık afetten sayılmıyor demek ki. . .
Kuraklığın peşi sıra gelecekte başka felaketlere de yol açacağını görmek için alim olmaya gerek yok.
Kuraklığı afet olarak görmeniz için ne lazım?
Benzetmek gibi olmasın ama önümüzde, hatta yanı başımızda Suriye örneği duruyor. İnsanlığın, Suriye’de kuraklık ve sonrasında çatışma sarmalına nasıl sürüklendiğine dair bugüne kadar onlarca bilimsel çalışma ve makale yayınladı.
Suriye’de 2006 ve 2011 yılları arasında yaşanan iklim değişikliğine bağlı kuraklıklar özellikle, ülkenin tahıl ambarı olan, aynı zamanda en yoksul bölgelerini etkiledi. Bölgedeki bir çok aile bu durumdan etkilendi, geçim kaynağını kaybetti. çiftçilik ve tarımsal üretim faaliyetleriyle geçinen yaklaşık 1,5 milyon insan kırsaldan şehirlere göç etmek zorunda kaldı. Zaten ekonomik baskı altında olan kentlerde, az sayıdaki iş ve kaynaklara erişim için yoğun bir rekabet başladı.
2010’da New York Times, dört yıl üst üste kuraklığın ardından, Suriye’nin ve Irak’ın tarım merkezlerinin büyük sorun yaşadığını haber veriyordu: ‘Antik sulama sistemleri çökmüş, yeraltı su kaynakları kurumuş, tarım arazileri çatlayıp çölleştiğinden yüzlerce köy terk edilmiş, hayvanlar telef olmuştu. Kum fırtınaları sıklaştı. Topraklarını bırakıp gelen çiftçiler ve onların ailelerinden oluşan çadır şehirler Suriye ve Irak’ın büyük şehir ve kasabalarının etrafını sardı. ‘
Yağmur yoksunluğundan öncelikli olarak etkilenen kuzeydoğu bölgesi Suriye’nin toplam buğday üretiminin yüzde 75’ini gerçekleştiriyordu. 2011’de Birleşmiş Milletler’in yayınladığı Felaket Risklerini Azaltma Değerlendirme Raporu’na göre, kuraklığın başladığı zamandan sonra kuzeydoğudaki tarıma bağımlı yaşayan hanelerin yüzde 75’i tüm ekinlerini kaybetti. Kuraklıktan önce Suriye’nin tarım sektörü toplam işgücünün yüzde 40’ına, GSYİH’nin ise yüzde 25’ine denk geliyordu. Kazançları sıfırlanan ve bu sebeple hayvanlarını maliyetinin yüzde 60-70 altında satmak zorunda kalan 2-3 milyon insan aşırı fakirlik koşullarına itildi. Bu faciaya aralarında iklim değişikliği, suya çok ihtiyaç duyan pamuk, buğday gibi ekinlerin teşvik edilmesi sonucu yeraltı su kaynaklarına aşırı yüklenilmesi, verimsiz sulama sistemleri ve aşırı otlatma gibi çok sayıda faktör etki etti.
Dolayısıyla Suriye tecrübesi, iklim değişikliğinin yarattığı sorunların ve kuraklığın yerinden edilme konusunda önemli bir etken olduğunu gösteriyor. Her ne kadar onlarca yıl süregelen baskıcı bir yönetimle ilgili derin bir memnuniyetsizlik Suriye’deki iç savaşın en büyük nedeni ise de, iklim nedenli baskılar da ülkeyi çatışma ve şiddet sarmalına itti.
Esas kritik nokta, ekoloji temelli gerilemelerin etkileri, toplumda hali hazırda varolan bir sürü baskı ve sorunla etkileşime girerek çarpan etkisiyle kendini gösteriyor. Bunun yanında doğal kaynakların nasıl yönetileceği iyi, afet dönemlerinde neler yapılması gerektiği kurgulanmadığında, yeni yeni sorunları ve istikrarsızlıklar için zemin hazırlanıyor demektir.

Yapılması gereklenler için ilk akla gelenlerden birkaçı. . . Türkiye’nin acilen ulusal arazi kullanım planlamalarını kontrol ederek, tarım alanlarını, su havzalarını, ormanları çok keskin şekilde koruma altına almalı. Değişen iklim şartlarına göre, doğru zamanda doğru bitki üretimi gerçekleştirilmeli. Tarım ve hayvancılık uygulamaları ülke genelinde gözden geçirilmeli.
Geçen yılın ortalarında Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ulusal Kuraklık Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2017-2023) yayınladı. Planın sunuş kısmında Bakan Eroğlu, şu ifadelere yer vermiş: ‘Kuraklıklar her yıl ülkemizin farklı bölgelerinde etkisini göstermekte, bu bölgelerde başta içme suyu olmak üzere su kullanan sektörleri olumsuz yönde etkilemektedir. Kuraklığın doğal süreçteki oluşumunun engellenmesi mümkün değildir. Ancak, kuraklığın doğru yönetilmesi ile muhtemel kuraklığın olumsuz etkileri azaltılabilir ve kuraklık sonucunda ortaya çıkması muhtemel problemlere ilişkin önceden gerekli tedbirlerin alınması sağlanabilir. ‘
Eh madem öyle sorulması gereken soru şu: Kuraklığa karşı eyleme geçmenizi zorunlu kılmak için daha ne gibi gelişmelerin olmasını bekliyorsunuz?
14 OCAK 2018 – ARTI GERçEK