
Şırnak’ta Yaşanan İş Cinayetinin Faili
Kaçak Madenlere Göz Yumanlardır,
Emekçilere Kölelik Düzeni Dayatanlardır!
ülkemizin sermaye için ucuz iş gücü cennetine çevrilmesinin bedelini işçiler, emekçiler canları ile ödemeye devam ediyor. Ardı ardına yaşadığımız iş cinayetleri adeta bir sınıf katliamına dönüşüyor.
TüPRAŞ’ta yaşanan ve 4 taşeron işçi kardeşimizi yaşamdan koparan cinayetin üzerinden daha bir hafta geçmeden dün Şırnak ile Cizre arasında, Cudi Dağı eteklerindeki kaçak maden ocağında yaşanan iş cinayeti 7 kardeşimizi daha aramızdan almıştır.
Kaçak kömür ocağında yaşanan bu cinayet Şırnak’ta yaşanan ilk iş cinayeti değildir. Şırnak’ta Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığınca 2013 yılında üretime kapatılan maden Ocaklarında 2014’ten bu yana yapılan kaçak çalışmalarda 14 işçi hayatını kaybetmiştir. İşçi sendikalarının paylaştığı bilgiler dün yedi işçinin hayatını kaybettiği bir işçinin de yaralandığı maden ocağında 2014 ve 2015 yıllarında 3 kez göçük yaşandığını ve bunun sonucunda 3 işçinin hayatını kaybettiğini,
8 işçinin yaralandığını göstermektedir.
öte yandan 3 Haziran 2014 yılında yine Şırnak’ta meydana gelen iş cinayetini yerinde inceleyen, aralarında konfederasyonumuz temsilcilerinin de bulunduğu heyet izlenimlerini raporlaştırarak kamuoyu ile paylaşmıştır. Söz konusu raporda,
göçüğün yaşandığı bölgede, Şırnak İl özel İdaresi tarafından “İş Sağlığı ve İş Güvenliği önlemlerine ve Maden Mevzuatına uyulmadığından üretime kapatılmıştır”
tabelası asılmasına rağmen herkesin gözü önünde kömür çıkarılmaya devam edildiği vurgulanmıştır.
Raporda, “Maden çıkarılan bölgede şahit olduklarımız karşısında tam bir şok yaşadığımızı ifade etmeliyiz. 18. yüzyılın koşullarında yerin yüzlerce metre altından kömür çıkarılmaktadır. Bir kuyu deliğinden girilen ocaklarda işçiler el yordamıyla yapılan halatlarla yer altına inmekte, aynı halatlarla kömür yer altından çıkarılmaktadır. Ocakların havalandırmasına ilişkin hiçbir önlem ve tertibat bulunmamaktadır“
denilerek iş cinayetlerine davetiye çıkaran koşullar özetlenmiştir.
Aynı bölgede dün yaşanan cinayet aradan geçen üç yıla rağmen iş cinayetine davetiye çıkaran bu koşulların değişmediğini gözler önüne sermektedir.
Nitekim dün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı göçüğün yaşandığı maden sahasının MİGEM tarafından 2013 yılında faaliyete durdurulmuş bir saha olduğunu açıklamakla yetinmiştir.
Ancak bakanlık yıllardır ardı ardına yaşanan iş cinayetlerine rağmen işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin hiçbir önlemin alınmadığı, işçilerin en ilkel koşullarda kölece çalıştırıldığı bu kaçak maden ocaklarının nasıl olup ta herkesin gözü önünde faaliyetlerine devam edebildiğine ilişkin tek kelime etmemiştir.
Oysa kaçak maden ocaklarının sahiplerinin,
denetimlerin, cezaların yetersizliğinden, en önemlisi yoksulluğun pençesinde kıvranan bölge halkının çaresizliğinden yararlanarak faaliyetlerini sürdürdüğünü bilmeyen yoktur.
İki milyona yakın kayıtlı işyerinin sadece 900 iş müfettişi ile denetlendiği, yani bir iş müfettişine binden fazla işyeri düştüğü koşullarda şans eseri! kaçak faaliyet tespit edilip de işleteme kapatılsa da cezalar yetersiz olduğu için hemen yeniden açılmaktadır. Hatırlanacağı üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlikeski Bakanı Faruk çelik bu durumu “biz kapatıyoruz, onlar mühürleri söküp tekrar açıyor” diyerek teyit etmiştir.
Ne yazık ki Türkiye’de yaşanan iş cinayetlerinin sorumluları için tam bir ‘cezasızlık durumu’ hakimdir. 301 işçinin hayatına mal olan Soma katliamı sonrası açılan dava başta olmak üzere iş cinayetleri sonrası açılan davalar;
asıl sorumlulara dokunulmadığını, sorumlu olarak gösterilen kişilerin kısa süre sonra serbest bırakıldığını, hak edilen cezanın alınmasını engellemek için mağdur yakınlarına ‘kan parası’ vermekten yalancı şahitliğe kadar cinayeti örtbas etmeye yönelik girişimlerde bulunulduğunu göstermektedir.
Tüm bunlara rağmen gerekli önlemleri almayarak, kaçak maden faaliyetine göz yuman siyasi iktidarın iş cinayetini meydana gelen göçüğe bağlaması nafile bir çabadır.
Aşırı kar hırsıyla;
güvencesiz, esnek ve kuralsız, taşeron çalışmayı yaygınlaştıran, kaçak faaliyetleri engellemek için caydırıcı ceza ve denetimden yoksun düzenleme ve uygulamalar iş cinayetlerinin temel sebebidir.
Şırnak’ta yaşanan son iş cinayeti, işçi sağlığı ve güvenliği gibi hayati bir konuda çözümü tercihini özelleştirmeden, rödovanstan, taşeronlaştırmadan, sendikasızlaştırmadan yana koyan siyasi iktidardan beklemenin gerçekçi olmadığını ispatlamıştır.
Gelinen noktada, kaynağında sermayenin bitmez tükenmez kar hırsının, siyasal iktidarın buna göz yuman hatta teşvik eden emek düşmanı politikalarının yattığı iş cinayetlerine bir kardeşimizi daha feda etmemek için işçilerin, emekçilerin ve onların mücadele örgütleri olan sendikaların emek düşmanlarına karşı ortak mücadelesini yükseltmesinden başka çıkar yol yoktur. Mevcut üretim; güvencesiz, sendikasız, kontrolsüz, kaçak ve taşeron sistemine dayalı olarak sürdükçe, iş cinayetleri işçi sınıfı ve emekçilerin “fıtratı” olmaya devam edecektir.
İşçiler, emekçiler olarak “kabul edilemez risk grubuna giren” bu çalışma yaşamına daha ne kadar katlanacağız?
Her geçen yıl artan iş kazaları, yaralanmalar, sakat kalmalar, ölümler işçilerin, emekçilerin alın yazısı mıdır?
çalışmak için mi, iş cinayetlerinde ölmek için mi yaşayacağız. Yoksa daha iyi, sağlıklı ve güvenli yaşamak için mi çalışacağız?
Bu sorular bugün acil cevaplanması gereken sorular olarak önümüzde durmaktadır.
KESK olarak Şırnak’ta yaşamını yitiren işçilerin ailelerine başsağlığı ve sabır dilerken işçilerin-emekçilerin kanından beslenen taşeronlaştırma, özelleştirme, sendikasızlaştırma,
başta olmak üzere çalışma yaşamını gittikçe daha güvencesiz hale getiren sisteme karşı ortak mücadelenin yükseltilmesinin bu sorulara verilecek en iyi cevap olduğunun altını tekrar çiziyoruz.
Yürütme Kurulu