Kayseri Boydak’ta binlerce işçi fabrikanın dışına taştığında, o işçiler arasındaki çok az sayıdaki kadından birine uzatıyor muhabir arkadaşımız mikrofonu. Kadın, mavi işçi önlüğünün kollarını çekiştirerek “Erkekler iş bırakınca durmadık, bizler de hemen çıktık. Onlar ne istiyorsa biz de onu istiyoruz, derdimiz hep aynı. Erkeklere yetmeyen maaş bizlere de yetmiyor. Bizler de ev geçindiriyoruz” diyor.
Kadın işçilere atfedilen pek çok tutumun aslında “öyle” olmayabileceğini de özetlemiş oluyor bu cümleleriyle. O öfkeli işçi kalabalığından ayırmıyor öfkesini, orada sadece seyirci olmadığının altını çiziyor, derdini de talebini erkek işçilerle eşitliyor, kazandığının “aile bütçesine katkı” değil, evin asli kazançlarından biri olduğunu vurguluyor. Üstelik, bir kadın olarak öfkesinin ve orada bulunuşunun başka nedenleri de var elbette. çünkü;
Onlar, muhafazakarlığın kalesi olarak sunulan kentte çalışması ayıplanan, eve giren para geçinmeye yetmediğinde aile ve mahalle eşrafını karşısına alma pahasına iş arayan, “Şu banka kredisini ödeyelim de evimize döneriz” diye işe başlayan, kendilerini tam anlamıyla “işçi” olarak görmemeleri için sürekli “analık ve karılık görevleri” hatırlatılan, çifte mesailerine rağmen erkek işçilerden çok daha az ücret alan kadınlar.
çalışmaları zaten hoş karşılanmadığı için işyerlerinde yaşadıkları taciz ve şiddeti sineye çekmek zorunda hisseden kadınlar. Yalnızca fabrika içlerinde değil, üretimin parçalanması dolayısıyla fabrikaların uzantısı haline gelen ev içlerinde de işçileşen, işçilik bu anlamda kadınlaşırken “piyasayı düşüren” olarak erkek işçilere bir tehdit unsuru olarak kullanılan kadınlar…
Giderek artan sayıda kadın üretime çekilir, ev içlerinden büyük sanayi havzalarına kadar her yerde işgücüne katılımları artarken, kabaran işçi dalgasında onları grev alanlarında, öfke patlamalarının yaşandığı direnişlerde, işçi eylemlerinde bulmak için iğneyle kuyu kazmak gerekiyor ne yazık ki! Bu “yokluk” sadece kadın işçiler için değil, asıl olarak işçi sınıfının örgütlenmesi için, sendikal örgütlenmenin gücü için de bir yokluk, yoksunluk.
Bugün, emeğin giderek daha güvencesiz, hak bilmez, bölünmüş ve daha azına razı olur duruma getirilmesinin koşulları oluşturuluyorken, kadın emeği tam da bu koşulların oluşmasında bulunmaz hint kumaşı muamelesi görüyorken sendikaların kadınlara, kadınların sendikalara ihtiyacı daha da belirginleşmiş durumda.
Sendikal harekette yaşanan krizin, eşitsizliği yeniden ve daha derin bir şekilde üreten koşullar gözetilmeden, kadınları “asli” unsurlar olarak görüp uygun örgütlenme modelleri ve anlayışları geliştirmeden aşılmasının mümkün olmadığı hep söyleniyor. Bugün mesele sorunu tespit etmekte değil yani, bildiğinle ne yapıyorsun, onu göstermekte!Mesela;
Kadınların örgütlenmesinin önündeki engelleri değişmez bir veri olarak mı kabul ediyorsun, yoksa durumu tersine çevirmeye dönük adımlar atıyor musun? Toplu pazarlık, eğitim, örgütlenme gibi temel faaliyetleri kadınların “özgünlüğünü” gözeterek planlıyor musun? Kadınların örgütlenmeye dönük bilgisini, inancını, eğilimini ve olanaklarını geliştirmek için özel uzmanlıklar, özgün araçlar yaratıyor musun? Yalnızca ekonomik çıkar örgütü olmakta çıkarak kadınların işyerinde saygınlığını, onurunu, ayrımcılık sorununu, çocuk bakımı-taciz gibi eşitlik sorunlarını gözeten bir örgüt olmak için ne yapıyorsun? Sendika ya da konfederasyon düzeyinde kurulan kadın bürosu ya da komisyonların kadın işçilerle temasını sağlamak için özgün mekanizmalar, bütçeler, alanlar yaratıyor musun? Kadın komisyonlarını tepede atama yöntemiyle mi kuruyorsun, işçi kadınların bu komisyonlarda yer alabilmesi için özel çaba harcıyor musun? Kadınların işyerleri ve bölgeler düzeyinde somut sorunlarını ve taleplerini belirleyecek, gündem haline getirecek işyeri ve şube düzeyinde kadın örgütlenmeleri yapıyor musun? Kadınların her düzeyde temsil edilmesi için özel önlemler alıyor musun?
İşçilerin öfke patlamalarına neden olan sendikaların bugünkü durumlarıyla bu sorulara vereceği yanıtlar açık. Ama zaten bu sorular onlara değil, sınıf sendikacılığının geleceğini kurma niyetiyle yola çıkmış olanlara… Kadınların yokluğunu sınıfın örgütlenmesinin yoksulluğu olarak görenlere…
*
“Sendikasız Kadınlar, Kadınsız Sendikalar” araştırmasını tam da burada analım. Bu alanda yapılan kısıtlı sayıdaki çalışmadan biri ve en günceli olan bu çalışmanın özet raporuna
http://getir. net/lckb
adresinden ulaşabilirsiniz.
09. 02. 2015 – EVRENSEL