AKP ve
RTE
nasıl başkalaştı?
Bu başkalaşan şeye şimdi ne diyelim? Ne ad koyalım?
Sorular bunlar. . .
2010 referandumu ertesine dek iktidar partisine gözü kapalı, koşulsuz destek veren aydın ve uzmanlar kadrosu, Gezi’den bu yana artan sıklıkla gündeme gelen bu soruları tartışıyor.
Tartışmanın ezberi şöyle gidiyor: AKP hükümeti başta doğru adımlar atmışmış, hukuk devletini engelleyen kastı yok etmiş ve vesayeti kırmışmış…
“Yetmez ama evet’i biz bunun
için savunduk!” diyorlar. . .
Dün daha
Hasan Cemal‘in yazısında böyle cümleler gördüm.
“Bugün de aynı noktadayım” diye devam ediyor Cemal: “Değişen çünkü ben değil,Erdoğan oldu!”
Yıllar boyu iktidar partisinin değirmenine su taşıdıktan sonra, bugün böyle veryansın edenlerin istisnasız ortak söylemi bu:
“Biz
değişmedik. AKP/RTE değişti!”
‘Meğer takıyye imiş!’ uyanışı
Değişimin/başkalaşımın dinamiklerini açıklamak için şimdi bin dereden su getiriyorlar.
Birinci bölümde söz ettiğim
Joost Lagendijk‘ın “AKP postİslamcılıktan
soft-İslamcılığa mı
dönüyor?” yazısı buna tipik bir örnek.
Lagendijk “başkalaşmanın” sırrını özetle, AKP için çünkü “bundan böyle taviz vermeye
gerek yok” diyerek açıklıyor.
Tavize gerek görülmeyen noktaya ordunun bertaraf edilmesi ve AB ile müzakerelerin tıkanması, devletin kadrolaşmak suretiyle ele geçirilerek varılmış olduğunu söylüyor.
Bu çerçevenin belirlenmesinin ardından AKP’nin niyetleri konusunda kendisini hidayete erdiren bir kitaptan bahsediyor.
Kitap, ABD düşünce kuruluşu Brookings Institute’tan
Şadi
Hamid‘in şu ara moda olduğu anlaşılan “Temptations of
Power”(Gücün Cazibesi) adlı çalışması…
Hamid, ABD’nin İslam dünyası ile ilişkileri kapsamında İslamcı hareketler üzerinde bizzat çalışan bir uzman.
“On yıl İslamcılarla yaşadım,
zihinlerindeki soruları, isteklerini
araştırdım. Bunları sonra
‘Gücün Cazibesi’nde anlattım” diyerek kitabını takdim ediyor.
Mısır, Tunus, gibi Arap Baharı ülkeleri ve ürdün’de siyasi İslamı mercek altına yatıran araştırmasında özetle “ılımlı İslam” diye bir şeyin olup olamayacağını sorgulayarak yola çıkıyor. Ve de bizim hep dikkat çektiğimiz “olayın takıyyedenibaret olduğu” sonucuna ulaşıyor.
İslamcı partiler, muhalefette oldukları sürece, kendilerini baskıdan korumak için “demokratik iyi niyetlerinin altını
çiziyorlarmış”…
Amma velakin bu “planlı
stratejik ılımlılaşma” -ki buna biz kısaca “takıyye” diyoruz!- iktidara gelince… Güneş altında kar gibi eriyip gidiyormuş.
İslamcılar “taktik” adına benimsedikleri “ılımlılıktan” çark edip “geçmişteki dar
görüşlü pozisyonlarına” dönüyorlarmış…
Lagendijk’ın bu zihin açıcı kitaptan hareketle “AKP’nin
başkalaşmasına” bulup koyabildiği teşhis bu!
Tekerleği keşfetmek diye buna derim.
RTE nasıl sorgulanamaz oldu?
“İslamcıların zihinlerindeki
soruları ve isteklerini”, bizler, Brookings’li Hamid’den çok daha uzun süreler ve de daha içli dışlı biçimde yaşadığımız için baştan beri, “Ilımlı İslamın bir taktik
olduğunu” hep söyleyegeldik…
Ama ABD’li düşünce kuruluşlarında çalışmadığımız için sözlerimiz kalın duvarlara çarptı.
Dile getirdiğimiz her kaygı ve uyarının çarptığı ilk duvar, Lagendijk gibi “AKP modeline” ölçüsüz övgü düzen Batılı siyasetçiler ve bizim şanlı Törkiş liberaller oldu.
Siyasi iktidarı bu yöndeki eleştirilerden tamamen muaf tutan, bu yolda soruya bile tahammül edemeyen, cevaz vermeyen bir “entelektüel koruma
duvarı” ören bu kadrolar, AKP rejimine doğrudan kefil oldular.
6 Ocak tarihli ilk yazımda anlattığım üzere
Dani Rodrik‘in “blog”unda dile getirdiği farklı sorumluluk halkalarıyla AKP ve RTE’nin etrafını adeta “eleştiri
geçirmez bir koruma duvarı” ile kuşattılar.
İtirazlar ve kuşkular önce bu “duvara” çarpıyor, oradan geri sekip dönüyordu.
“Demokrat AKP” karşısında “takıyye” uyarısı yapan ezcümle herkes
“darbeci”, “faşist”,
“önyargılı”
ve
“dogmatik”
olarak bellendiğinden, sesimiz boşlukta yankılanıyordu.
Rejimin meşruiyeti böyle inşa edildi.
El üzerinde, pamuklar içinde, her türlü
“eleştiri üstünde”
tutulan Erdoğan bu sayede içte ve dışta sınırsız özgüven kazandı.
Hiçbir biçimde sorgulanamaz hale geldi.
Bu süreç ’62ilfiil otoriterleşme yarattı ve bugün yaşananları mümkün kıldı.
‘Putinci soft-İslamcılık’
“Güç sarhoşluğunun” yaratılmasında ilk sırada yer alan isimler, şimdi gönül rahatlığıyla bir bir
“Biz değişmedik, o değişti!”
diyorlar.
“Değişim”
ve
“başkalaşım”a ad koymakta… Batı başkentlerinde olduğu üzere hâlâ son kertede tereddüt gösteren Lagendijk bulunulan noktayı,
“softİslamcılık/
yumuşak İslamcılık”
diye tanımlıyor:
“Gördüğümüz… Katı İslamcılığa
dönüş değil… İslamcılığın
2001 öncesine yarı mesafelik
dönüş”müş.
“Erdoğan’ın durumunda
yumuşak İslamlaştırma”
özetle “Putin‘in muhalefeti bastıranyöntemleri ve İslamcıların da
bayıldığı Batı karşıtı söylemleriyle
birleşiyormuş. . . “
Hadi gene IŞİD’e göre iyi sayılırız.
“Putincilik” ve bildiğimiz eski “Erbakancılığın” sarmalında bir
“soft-İslamcılıkla”
ne yapalım idare edeceğiz artık. . .
08. 01. 2015 – CUMHURİYET