ERKAN AYDOĞANOĞLU: LAİKLİK VE LAİK EĞİTİM-2 (18. 12. 2014)

210

Toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının nasıl olacağını ya da olması gerektiğini belirleyen temel etken, benimsediği insan yetiştirme modelidir. çocukların yetiştirilmesi konusunda benimsenen politika ve uygulamalar, toplum yapısının nasıl olacağı/oluşturulacağı konusunda en temel belirleyicilerin başında gelir.
Türkiye’de din ile eğitim arasındaki ilişkiyi büyük ölçüde din ile devlet ilişkisi belirliyor. Dolayısıyla dini konu ve kurallar devlet yönetiminde ne kadar güçlü bir etkiye sahipse, dinin ya da dini söylem ve kuralların eğitim sistemi üzerinde belirleyici, yönlendirici ve dayatmacı uygulamaların hayata geçirilmesi kaçınılmazdır. Bu anlamda, Türkiye örneğinde olduğu gibi, belli bir dinin ve mezhebin (Sünnilik) eğitim üzerindeki etkisini, geçmişten günümüze var olan siyasal yapı ve iktidar ile kurulan ilişkilerden ayrı değerlendirmek mümkün değil.
Laik eğitim, özünde bilimsel eğitimi ifade eden bir kavram ve bilimin kuşku duyan, sorgulayan ve eleştiren yüzünü ifade ediyor. Dini eğitim ise, kesinlikle sorgulanamaz, eleştirilemez bilgilere, ön kabullere dayandığı için, eğitim biliminin dayandığı temel ilkeler ve modern eğitim felsefesi ile temelden çelişiyor.
Türkiye’de okullarda, bizzat devlet baskısıyla ve zorunlu olarak, yıllardır fiilen “tek din, tek mezhep” anlayışına uygun olarak dini bilgiler öğretiliyor. Bu durum, Türkiye gibi çok inançlı, çok kültürlü, çok mezhepli bir toplumda, okuldan başlayarak birçok sorunun ve eşitsizliklerin doğmasına yol açıyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devletin tekeline girmiş, çoğunlukçu anlayışla dinin ve mezhebin öğretilmesi, bir taraftan farklı inançlara ve mezheplere karşı ayrımcılık yapılması anlamına gelirken, diğer taraftan aynı zamanda bir devlet politikası olarak “tek din ve tek mezhep” anlayışı ile tüm toplum “tek tip”leştirilmeye çalışılıyor.
Laik eğitim, bazı çevrelerin iddia ettiği gibi “dinsizlik eğitimi” demek değil aksine, doğrudan doğruya inançlara ve onların varlığına dayalı bir kavram. Bu nedenle laik, bilimsel eğitimin dinsizliğe, ateizme davetiye çıkaracağını savunanlar, toplumsal yaşamın tüm alanlarında dini kuralların egemen olmasını isteyen, kendi inançlarını tüm topluma dayatan, farklı inanç ve düşüncelerin varlığına ve yaşamasına tahammül edemeyenler.
Laikliğin ve laik eğitimin inanç istismarcıları tarafından “din düşmanlığı” olarak gösterilmesinin en temel nedeni, toplumu ortak ilke ve değerler etrafında bir arada tutması, din ve inanç istismarcılarına toplumu kendi siyasal çıkarları doğrultusunda bölmesini engelleyici bir rol oynayabilecek olmasıdır.
Dünyanın her yerinde bilimsel eğitimin ön koşulu laiklik ve laik olmayan bir eğitim sisteminin ne bilimsel olması, ne de demokratik bir içeriğe sahip olması mümkün.
Türkiye’de uzunca bir süredir yapıldığı gibi eğitim sisteminin dini kurallara göre düzenlenmesi, dini eğitimin yaygınlaşmasının kaçınılmaz sonucu okullarda öğrencilerin inanan ya da inanmayan, dindar ya da dinsiz, ibadet eden ya da ibadet etmeyen gibi kategorilere ayrılması ve yeni gerilim alanları yaratması kaçınılmaz.
öğrencilerin eleştirel bir zihinsel yapı ile mi, yoksa kendilerine verilen bilgiyi hiç sorgulamadan, aynen kabul ettikleri, tamamen ezbere dayalı bir eğitim yapısı ile mi yetiştirilecekleri sorusu önemlidir.
Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan insanlardan oluşmadığına göre, tüm düşüncelere ve inançlara eşit mesafede bulunması gereken bir devletin, belli bir dinin ve mezhebin öğretilerini, ister zorunlu ister seçmeli olsun, okullarda öğretmesi kabul edilemez. Bu aşamada gerçek anlamda laik eğitim mücadelesinin dayanaklarına ve nasıl yürütülmesi gerektiğine haftaya değinelim.
18. 12. 2014 – EVRENSEL