Zincirleme “yasal torbalar” ve seçimlerde uygulanan barajı, AK Parti iktidarının iki büyük korkusunu su yüzüne çıkarmış bulunuyor: özgürlük korkusu ve demokrasi korkusu. Nasıl ve neden?
öZGüRLüK KORKUSU
Yargı paketi, önceki gün kabul edildi; önümüzdeki gün ve haftalarda güvenlik paketi kotarılacak; ardından kişisel verilerin korunmasına ilişkin düzenleme. Bu yasaların ortak paydası, güvenlik adına hak ve özgürlükleri elden geldiğince sınırlamak, hatta kullanılamaz alanlar yaratmak: Bunların başında, kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkı ile toplu özgürlükler gelmekte.
Başta, âdil yargılanma hakkını zedeleyici birçok madde içeren yargı paketi, bir yandan güvenlik paketi için, öte yandan kişisel verilere ilişkin düzenleme için zemin hazırlamış bulunuyor: Yargıtay ve Danıştay’a tam müdahale, öYM’lerin yeniden canlandırılması, avukatların soruşturma dosyasına ulaşmasında kısıtlamaların yanı sıra, keyfi arama ve mala el koyma olanağı, “güvenlik paketi” ile getirilecek olanların ön habercisi. Yasayla iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, teknik araçlarla izleme ve gizli soruşturmacı görevlendirilmesi önlemlerinin kapsamının genişletilmesi, kişisel verilere ilişkin düzenleme için köprü olacak. “Güvenlik paketi” adı verilen yasa tasarısının içerdiği tehlikeler ise, çok yönlü ve boyutlu.
PVSK’den Değerli Kâğıtlar Kanunu’na kadar birbiriyle ilişkili ve ilişkisiz birçok kanunu kapsayan tasarı, yurttaşların özgürlük kullanım alanlarını daraltırken, hak ihlâlinde bulunan kamu görevlilerinin cezasız kalması sonucunu doğuracak birçok değişiklik ve ekleme ile bezeli. “Belirsiz ve kaygan” ifadelerle kolluk gücüne silâh kullanma yetkisi tanıyan Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK), AKP çoğunluklarınca, daha fazla yetki yönünde sıkça değiştirildi. Bu ve diğer yasalarda değişiklik, kişi özgürlüğü ve güvenliğini sıfırlayıcı tehlikeler içeriyor: Yargıca karşı kolluk, emniyete karşı mülki amir öne çıkarılıyor; suç ve cezaların yasallığı ilkesi yok ediliyor; keyfi gözaltı olanağı getiriliyor; gaz maskesi takanlara bile 4 yıla varan hapis cezasıyla “ölçülülük” ilkesi hiçe sayılıyor. Tasarının hedefi: özgürlüklerin kullanılmasını ne pahasına olursa olsun önlemek; hak ve özgürlükleri ihlâl eden kamu görevlilerini cezasız bırakmak. Anlamı: “özgürlük korkusu. “
DEMOKRASİ KORKUSU
Seçim barajının gündeme gelmesiyle, demokratik söylem bakımından “mangalda kül bırakmayan” komplo kuramcılarının hezeyanları süreceğe benziyor. Hukuki çerçevede sadece üç aşamaya değineceğim:
Anayasa Mahkemesi (AYM), 1995’te %25’lik çevre barajını oy çokluğu ile iptal ederken, ‘luk ulusal barajı iptalden yine oyçokluğu ile kaçındı (1995/59).
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) ise, barajı, fazla yüksek ve aşırı buldu; ancak, düşürme görevinin ulusal makamlara düştüğü saptaması ile yetindi (2. Daire: 30. 01. 2007; Büyük D. : 08. 07. 2008). Anayasa md. 13, 2001’de yeniden yazıldı: Hak ve özgürlükler güvence ölçütü olarak kabul edilen “ölçülülük” ve “hakkın özü” ölçütleri, barajı, Anayasa’ya açıkça aykırı bir hale getirdi. 2014: Seçim barajı yeniden AYM önünde, hukuken ve siyaseten 1995 ortam ve koşullarından çok farklı olarak. İhlâl saptaması için AYM elinde bolca hukuki ve Anayasal malzeme var. Bunlara girmeyeceğim. Şu okuma tavsiyesi ile yetineceğim şimdilik: Demokrasi Teorisi ve Pratiğinde Seçim Barajları (Adalet-İstikrar İkileminde Ulusal Baraj Açısından Karşılaştırmalı Bir Analiz), Abdullah Sezer, Legal, 2014.
ANAYASAL SKANDAL VE SİYASAL BOZGUN
Asıl kaygı verici olan “baş” sıfatı taşıyan bilumum zevatın AYM’ye ateş püskürmesi ve bunun Anayasa md. 138’e açıkça aykırılık oluşturması. Mahkemelerin bağımsızlığına ilişkin âmir hükmün bir kez daha askıya alınmış olması, bir “Anayasal skandal. “
çoğunluk Partisi ve Hükûmeti’nin bu kadar telâşlanmış olması ise, adeta bir “siyasal bozgun. ” Kaybetme korkusu, iktidarın “eğreti çoğunluk” zeminine işaret etse de, ne pahasına olursa olsun iktidarı sürdürme iradesinin ne denli tehlikeli olabileceğini de ortaya koymakta. Anlamı: “demokrasi korkusu”.
Sonuç: İktidarın “özgürlük ve demokrasi korkusu”, siyasal toplum ve sivil toplum ilişkisinin yeniden şekillenmesine damgasını vuracak önümüzdeki aylarda…
04. 12. 2014 – BİRGÜN