Hangi çocuğun babasızlığı satın alınabilir ki. . . Hangi annenin evlatsızlığı. . . Hangi kadının akşam karanlığında oluşmaya başlayan bekleyişi. . . Hangi anaya kucakta bir boşluğun gerçek olduğu söylenebilir. . . ölümlerin satın alındığı, canların satıldığı, acıların, yalnızlıkların, birlikteliklerin hepsinin al-sat cehenneminde parayla ölçüldüğü bir sistemin ahlaksızlığına bir kez daha tanık oluyoruz. öyle ki henüz işçilerin cenazelerine ulaşmadan, henüz yaşamlarını yitirdikleri açıklanmadan maddi yardımlar dağıtılmaya, kredi borçları ertelenmeye başlandı.
İşçiler neden ölüyor? Neden dünya savaşlarına denk bir bilançoyla toplu işçi ölümleri yaşanıyor? Kırmızı kitaplar, kara listeler. . . Kapitalist modernitenin güncelleştirdiği saltanat sahipleri ölüm fermanları vermeye devam ediyor. Bir yandan öldürüyor, bir yandan da yeni ölümlerin fermanını veriyor. Ortadoğu coğrafyası soykırım tarihleriyle doldu taştı. Türkiye cumhuriyeti de bu tarihte en fazla rol oynayan ülkelerden biri. Etnik soykırımlar, artık sokağa taşarak sosyal alanlara yöneldi. Erkek terörü bitmiyor, katledilen kadınların sayısı savaşlarda ölen ve öldürülenlerin sayısından kat be kat artıyor ve hepsine yeni katliamlar ekleniyor.
AKP işçi soykırımı yapıyor ve bu soykırımın ne ulusu, ne cinsiyeti, ne yaşı var. Her ulustan, her yaştan, her cinsten insanlar işçi soykırımı kapsamında katlediliyor ve her gün televizyon ekranlarından topluma servis edilerek toplum bu soykırıma alıştırılıyor. Son bir yılda bini aşkın işçi iş kazası adı altında katledildi.
Endüstriyalizmin aldığı canların sayısı, ulus devletin aldığı canların sayısını geçmiş olmalı. Her gün her an bir sistem kazası yaşanıyor. Trafik kazaları, patlamalar ve benzeri durumlar. Ama işçi katliamlarının endüstriyalizmin olağan akışının sonucu olarak geliştiğini düşünmek safdillik, hatta ahmaklık olur. Takdir-i ilahi de diyemeyeceğimize göre işçi katliamları üzerine düşünmek gerekiyor. Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği olaydan sonra endüstriyalizm kadar sistemin işçi düşmanlığına da yormak gerekiyor bu durumları.
Sistemin kendisi işçiliğe, ezilen sınıflara düşmandır ama sınıf oluşturarak bu düşmanlığını zaten göstermektedir. Bu katliamlar, bize sistem içinde kimi mekanizmaların işçiler üzerindeki soykırım eylemleriyle bu düşmanlığın başka bir mecraya taşındığını gösteriyor. Hatta bir şeylerin intikamının alındığını. . .
İktidarların toplumu parçalayarak tabakalar oluşturarak kendilerini varettikleri bir gerçek. Bu tabakalardan altta kalanlar sürekli varolmalı, çoğalmalı, üstte kalanlara muhtaç kılınmalı, hiçbir özgür ve güzel yaşam umudu kuramayacak kadar kötü koşullarda yaşamalı, yaşadığı konumdan çıkmayı hayal edemeyecek kadar kötü durumda olmalı. Ki iktidar varolabilsin.
Kapitalizmin son yüzyılında ödenen asıl bedel işçilerin sistem karşıtı olmalarının önlenmesi, maaş güvencesiyle sisteme bağlanmasıdır. Buna rağmen sistem krizi çözümlenmiş olmaktan uzaktır. Krizlerin çözümlenmeyip geçici çözümler bulunması sistemleri sağlamlaştırmıyor. Hatta çöküşün şiddetini arttırma ihtimalini barındırıyor da. Her soykırım bir krizin tanımıdır.
Yaşanan sistem göz önünde bulundurularak işçiliğin tam bir kölelik durumu olduğunu söylemek gerekir. İşçi soykırımı, işçiliğin kölelik olduğunu bir kez daha bizlere göstermiştir.
İşçilerin toplu olarak katledilmesini, tek tek öldürülmesini, inşaatlardan atılmasını, madenlerin çökertilerek yüzlercesinin öldürülmesini, kadın ve çocuk işçilerin cinsel istismarının olağanlaşmasını, cenazelerinin dahi bulunamayacak kadar zorlu ölüm koşullarının yaratılmasını kim ferman buyurmuştur. . .
İşçi soykırımının emrini kimler vermiştir?
Türkiye cumhuriyetindeki tüm sendikalar, işçi kuruluşları, işçi yakınları, sosyalistler, demokratlar, inanç ve vicdan sahibi olanlar ve en nihayetinde insan olduğunu söyleyenler, bu işçi katliamlarının hesabını ne zaman soracaklar? Yaşananlar, duyarsızlıklar ya da tesadüfler sonucu ortaya çıkan durumlar-olaylar değildir. Takdir-i ilahi hiç değildir. İşçiler hedef alınmıştır ve yüzerli yirmişerli gruplar halinde bu soykırım gerçekleştirilmektedir.
İşçi soykırımının emrini kimler vermiştir?
12. 11. 2014 – öZGüR GüNDEM