YUSUF GÜRCÜSU: MASKELİ BALO VE ONUN SAHTE YÜZLERİ!(11. 11. 2014)

213

Dünya üzerinde maskeye en genel anlamıyla şöyle bir tanım getirilmiş; boyalı karton, kumaş, deri veya plastikten yapılan ve başkalarınca tanınmamak için yüze geçirilerek kullanılan yapma yüz. Maskenin İspanyolcası ise “maskara. ” Bizim günlük kullanım dilinde maskara ise kukla oyununda soytarı tipine verilen isimdir. Yaşamımız içinde çokça karşılaşmışızdır, yapılan soytarılıklara daha kibar bir dille hitap etmek için maskaralık yapma derler. Nereden çıktı bu maske ve maskaralık ya da soytarılık dediğinizi duyar gibiyim neyse yazımıza devam edelim.
Sivas’ta Madımak Oteli’ni ve içinde 33 insanımızın yaşamına nasıl kıyıldığını hepimiz hatırlıyoruzdur. 2 Temmuz 1993 günü Pir Sultan Abdal Derneği’nin organize ettiği şenlikler kapsamında orada bulunan 33 aydın ve sanatçı dostumuzu Madımak Oteli’nde diri diri yaktılar. Bu saldıralarda rol oynayan bazı insanlar ve o gün katliamı gerçekleştiren katillerin avukatları AKP milletvekili olarak meclise girdiklerini de sanırım hepimiz biliyoruzdur.

Cumartesi günü sayın yeni Başbakanın iki konuşmasını dinledim. Biri Hacıbektaş’ta tören sırasında yaptığı konuşma, diğeri ise İstanbul’da AKP’nin bir ilçe kongresinde yaptığı diğer konuşma. Yukarıda maskeden söz ederken Başbakan’ın yaptığı konuşmalar nedeniyle maske meselesine takmıştım aslında. Hacibektaş’ta Başbakan’ı dinleyen insanlar ve özellikle Aleviler eminim “çok” etkilenmiştir. O ne sözler öyle, sanki çok dindar Alevi bir başbakan gelmiş ve onlara hitap ediyor. ötekileştirmeden, şundan bundan ve bir o kadarda naif bir dille dinleyeni hani şu bir bakan var ya nereye baktığı belli olmayan, hay allah adı neydi hah hatırladım Bülent Arınç, yani onun gibi timsah gözyaşlarıyla değil gerçekten herhalde ağlayası gelmiştir insanların. Ne mutlu bize ki böyle bir başbakanımız var diye düşünen insanlar olmuşmudur! gerçekten onu bilemiyoruz.

Cumartesi gününün akşamında katıldığı AKP kongresinde ise çok farklı bir başbakanla karşılaştık. Salonda onu dinleyen ve huşu içinde “ya allah, allahu ekber” sloganlarıyla nara atanlara başbakan “ülkemizin üstünde tekbir sesleri yok olmasın” babında ettiği laflarla slogancıların gönlünü fethediyordu. Şu siyasete, daha doğrusu burjuva siyasetine hayatım boyunca hiç alışamadım. Bu ne ikiyüzlülük böyle, bari bekle bir iki gün üzerinden geçsin bu ülkenin insanları balık hafızalıdır diye düşünüyor olabilirsiniz ama yani o kadar da değil.

Başbakan böyle de sanki Bakanları farklı mı? Hepsi aynı, sanki aynı hızardan peyda olmuşlar gibi konuşmaya devam ediyorlar. Neymiş efendim HDP ve Kürtler kamu düzenine riayet edeceklermiş yoksa süreç ilerlemezmiş. Bu lafı eden ise Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın kopyacısı Bakan Bozdağ. 6-7 Ekim’de HDP çağrı yaptığı için halk sokağa çıkmış, bu nedenle İmralı’ya gitmelerine açıkça izin verilmediğini söylemiş. Şaka gibi değil mi? Hani hep söz ederler yaşanan savaşta kırk bin kişinin öldüğü söylenir ama bu söylenirken ölen en az otuzbeş bin kişinin Kürt olduğu hep atlanır. Aynen 6-7 Ekim’de ölen kırkı aşkın insanın neredeyse tamamının devlet ve diğer provakatif güçlerce öldürüldüğünü söylemedikleri gibi.

Bugün yazıma ara başlık atmadan devam ediyorum. O kadar çok sorun yaşıyoruz ki sadece başlıklarla yazıyı tamamlamak mümkün. örneğin hemen herkes Soma Yırca’da olup biteni izlemiş ya da bir kısmımızda yaşamışısızdır. Gece yarısı, sabaha karşı sermayenin paralı askerleri zeytinleri için nöbet tutan Yırca köylüsüne saldırıp onları tekme tokat ve gaz fişekleriyle “avlayıp” kulübelere hapsettikten sonra iş makineleriyle “6000” zeytin ağacını katlettiler. Jandarma o saatte “uyuduğu” için meseleyi “kavrayasıya” kadar ağaçların tamamı köklenerek katledildi. Hemen o gün akşam üzeri ise Danıştay termik santral ve maden projesini durdurduğunu açıkladı. İsmi üzerinde “danıştay”. Yani gece yarısı kararın nasıl çıkacağına dönük Kolin inşaat patronu bazılarına “danışarak” gece yarısı harekete geçmiş olduğu o kadar belli ki!

Başbakan, barıştan kardeşlikten şundan bundan söz ediyor. İnananlar mutlaka vardır ama şahsen ben asla inanmadım ve asla da inanmam. Neden mi? bunun birçok nedeni var bunlardan biri ise, HDP üzerinden Kürt halkını biat etmeye çağıran bir dil kullanan hükümetin barış istemesinin imkansızlığına inandığım için. PKK silah bıraksın sınır dışına çıksın diyen hükümet bugün Kürt halkının kesinlikle sokağa çıkmamasını isteyen bir yerden barış sürecini ördüğünü söylemesi normal mi? Ahmet Kaya bir şarkısında dediği gibi “bu ne yaman çelişki anne”. Boyun eğme üzerinden barış sağlanacaksa neden kırk bin insan öldü diye sormazlar mı adama, bu Kürtler niçin bu kadar yıl savaştı ve onbinlerce insanını bu uğurda yitirdi!

Başbakan Hacıbektaş’ta konuşurken onu izleyenlerin neler düşündüğünü acaba başbakan hiç düşünür mü? Hadi Maraş’ı, çorum’u size bağlamayalım ama ya Sivas! Milletvekilleriniz içinde hala Sivas katliamını gerçekleştirenlerin avukatları duruyor mu? doğrusu merak ediyoruz. Suriye’de süren “iç” savaşta Kobanê Kürtlerini ayıralım, çünkü onlardan nefret ettiğiniz o kadar belli ki, peki saldırı altında olan Şii Türkmenleri görmeyen gözleri ne yapacağız! Kime konuşuyorsunuz gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Size inanan bir tek Alevi varsa “o” da!

Tarım bakanlığı Tv’lere reklam vermiş. Verilen reklamları izleyenler görmüştür bundan böyle tarım arazilerinin yok edilmesine göz yummayacaklarını ifade ediyorlar. Ayrıca tarım arazilerinin, ‘tarım dışı’ alanlarda kullanımını engellemek amacıyla geliştirdiklerini söyledikleri ‘Büyükova’ projesini 2015 yılında hayata geçireceklerini propaganda ediyorlar. İkiyüzlü ve bir o kadar yalan bir söylemle kimi kandırdıklarını sanıyorlar? Sayın Tarım Bakanı sen ne yana bakıyon önce onu söyle ondan sonra sana yardımcı olmaya çalışalım. Yardımımız doktor tavsiyesini de geçmez onu da bilesin çünkü siz ya görme bozukluğu çekiyorsunuz ya da mitonami hastalığına bağlı psikolojik sorunlarınız olmalı. Soma Yırca’da olanlara bakınca bu rahatsızlığınızı anlamak için doktor tavsiyesi de gerekmiyor aslında.

Maskeli bir baloyu seyre daldık, ama yeter. Yani insanı bu kadar ahmak yerine koymak hakikaten katlanılır bir şey değil. Bu ikiyüzlülük ve riyakarlık nereye kadar! Bir kısım insanları şimdilik etkiledikleri yani yalanlarına inandırıldıkları belli, peki ya diğerleri bu ülkede bir ağırlık oluşturmuyor mu? Bu kadar “Sunni” bir söylem ve böyle bir temel politika içinde gerçekleştirmeye çalıştığınız “Alevi” açılımının gerçekçi olması mümkün mü? Daha Roboski’nin hesabını vermemişken, Kürt halkı sokağa çıkmasın onların haklarını biz oturduğumuz yerden vereceğiz söylemi inandırıcı mı? Tarım arazilerini koruyacağız derken, sonrasında Yırca’da yaşananlar yalancılığınızın bir ispatı değil mi? Milli güvenlik toplantısında “paralel” yapı üzerine tespitler yapılırken ve kötülüğün merkezini paralel yapı üzerinde açıklamaya çalışırken, “danıştay” vb. alanlarda Kolin inşaat gibi şirketlerin paralel ilişkilerini nasıl açıklayacaksınız ve buna yönelik “milli güvenlik” kapsamındaki hedefiniz acaba nedir?

Sevgili Murathan Mungan’ın dediği gibi “tak etti canıma bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri”. . . .
11. 11. 2014 – öZGüR GüNDEM