İBRAHİM Ö. KABOĞLU: ‘HUKUK HAKKI’ YOK EDİLEBİLİR Mİ’ (16. 10. 2014)

212

Hukuksal güvenlik, yürürlükteki hukuk kurallarının ulaşılabilir, açık ve öngörülebilir olmasını ifade eder. Bu üç ilke, hukuk kuralları için etkililik testidir. Hukukun üstünlüğü ilkesi, öncelikle “hukuk hakkı”nın güvence altına alınmasını gerektirir. Sonra, özgürlük ve güvenlik hakkı, hukukun üstünlüğü ile başattır. Nihayet, yargıca ulaşabilme hakkı ve “âdil yargılanma hakkı”nı kapsamına alır.
“Muhalefet etme hakkı”nı işlediğim geçen haftaki yazımın ardında, Devletin zirvesinden süzülen “güvenlik paketi” ne anlam taşıyor?
öncelikle, -yazılarımda sıkça dikkat çektiğim üzere-, “torba kanun”lar yoluyla yapılan düzenlemeler, hak ve özgürlükler açısından şu ikili olumsuzluğu yansıttı:
– Anayasa’ya aykırı mevzuat ağını genişletmekte;
– Yurttaşların özgürlük ve hak alanını daraltmakta; resmî görevlilere ise, keyfilik eşiğine varabilen müdahale yetkileri tanımakta. “Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla…” çıkarılan torba yasa (2/3/2014), bunun en tipik örneklerinden biri olup, çok açık bir çelişkiyi yansıtmakta: Mülkî idare âmirlerine gösteri özgürlüğü üzerinde “Demokles’in Kılıcı”nı veren yasa, “hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi” başlığını hak ediyor mu?
Bu yöndeki eğilim ve düzenlemelerde, kamu düzeni veya güvenlik sağlama ereğinden çok “muhalefet hakkı”nı bastırma amacı önde. Tıpkı, Hükûmet’in bölgesel güvenlik bakımından, Esad yönetimini devirmeyi, IŞİD tehdit ve tehlikesinin önüne geçirmesi gibi.
Bu çerçevede, Kobane işgalini adeta kolaylaştıran Hükûmet’e gösterilen sokak tepkileri -ve ölüm ve öldürmelerle sonuçlanan vahim olaylar da bahane edilerek- hak ve özgürlüklere karşı yeni bir dalga hareketi, devletin zirvesinden topluma yayılmaya başladı.
Bundan ürkmek gerek: çünkü bunu ortaya atan, bu konularda yetkili makamlar değil, Cumhurbaşkanı. Üstelik meydanlarda. Yani, özgürlükleri kullanım mekânında, yetkisiz bir kişi, özgürlükleri kullandırtmamayı hedefleyen düzenlemeler yapılacağını ilan ediyor.
“Kanun tasarısı” hazırlama yetkisinin kendisine ait olduğunu fark eden Hükûmet’e düşen ise, meydanlara dağıtılan söylemi, “güvenlik paketi” adı altında ambalajlamak oldu.
Burada, “yetki+görev+sorumluluk” üçlüsü bakımından üzerinde tartışılması gereken ciddi bir anayasa sorunu var. Kısaca; CB, görev ve yetki bakımından anayasal sınırlar dışına çıkmakla yetinmiyor, aynı zamanda, Hükûmet’in yetki alanına açıkça tecavüz ediyor. Tecavüze uğrayan Hükûmet ise, mütecavize karşı açıkça tepki gösteremediği için, “güvenlik paketi” için “Almanya referansı” üzerinde vurgu yapıyor, bir tür meşruiyet aracı olarak. (Almanya Anayasası ve özgürlükler güvence sistemini hiç dillendirmeden…)
Peki, acaba Hükümet, bile bile Anayasa’ya aykırılığı açık olan düzenlemeleri neden yapıyor? Teknik olarak şu yanıt verilebilir: Bizde, birçok Avrupa devletinde olduğunun aksine, Anayasa Mahkemesi, yasa yürürlüğe girmeden önce denetleyemiyor. İptal edilinceye kadar, Anayasa’ya açıkça aykırı olan yasayı hızlı ve yoğun bir uygulama yoluyla Hükûmet, belli ölçüde amacına ulaşıyor; tıpkı HSYK yasası kısmen iptal edilinceye kadar yaptığı üzere.
Böyle bir düzenleme, Avrupa standartları ile ve AB ilerleme raporlarında işaret edilen sorunlarla çelişmiyor mu? Veya yeni hazırlanan, “Türkiye’nin İnsan Hakları Alanındaki Gerilemesi ve Reform önerileri” (Human Rights Watch) vb. raporlarla? Bunlarla çelişmesi bir yana, Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin önlenmesine İlişkin Eylem Plânı” (Mart 2014) ile de; hatta, 62. Hükûmet Programı’nda yer alan vaatlerle açık çelişkiler var.
Dahası; “Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi” başlığını taşıyan bir yasal düzenleme, tam tersi anlamda hükümler içeriyor iken, “güvenlik paketi” nden nelerin çıkacağı sorusu, neden ciddi kaygıların kaynağı olmasın? İlk işaret: CMK’da öngörülen değişiklikler, kazanılmış hak ve özgürlüklere açık bir darbe…
Güvenlikçi düzenlemelerin sonucu ne olur? Bir yandan; iç savaşın ayak seslerine ivme kazandırmasından korkulur. Yasadışı eylem ve örgütlenmeleri artırması beklenir. Buna karşılık; demokrasi senaryosu da kurgulanabilir: Baskıcı mevzuat katmerleştikçe, “muhalefet etme araçları” meşrulaşır. Benim tercihim bu yönde ve “muhalefet etme ve hukuk hakkı” birlikteliği. Bu iki hakkın birlikte işlenebilmesi ve uygulamaya konabilmesi ölçüsünde, geniş kitlelerin insan hakları algısına ve onların bu yönde ortak zeminler oluşturmasına elverişli bir zemin hazırlamanın yolları açılabilir.
16. 10. 2014 – BİRGÜN