Açıkça aykırı olan, internet kullanımını TİB (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) yönetimine bırakan yasal düzenleme. Bu yasa, Hükûmet ve Partisi’nin izlediği siyaset açısından anlaşılabilir. Şöyle ki; özellikle, 2011 seçimlerinden sonraki, -KHK’lar dâhil- yasal düzenlemelerde, birbirinin zıddı şu iki eğilim süreklilik kazandı: Bir yandan, yönetimde yetkileri merkezi organlarda ve tek kişide yoğunlaştırmak; öte yandan, hak ve özgürlükler alanını daraltmak ve en aza indirmek.
Bu eğilime, 2010 Anayasa referandumunda elde edilen yüksek “evet” oyu ve 2011 seçimlerinde pekiştirilen çoğunluk, ivme kazandırdı. Gezi direnişi ve Cemaat ile hesaplaşma eşiği, değinilen ikili eğilimi kalıcı hale getirmek için, “yeni fırsatlar” şeklinde algılandı: Hukuku en aza indiren ya da sıfırlayan “fiilî yetki tekeli” yoluyla mevcut veya ortaya çıkabilecek muhalif oluşumları, ne pahasına olursa olsun dağıtmak, değersizleştirmek ve bastırmak…
İşte, 5651 sayılı yasada yine bir “torba kanun” yoluyla yapılan değişiklik, sanal ortamdaki haberleşme ve bilgi iletişiminin, “düzenleme” adı altında, hak ve özgürlükler rejimine yabancı alana kaydırılması, ancak bu genel eğilim ışığında anlaşılabilir. Ama bu, sorunun anayasallık açısından incelenme gereğini ortadan kaldırmaz. Hatta, en azından “1982 Anayasası’na uygun yasa” kaydı üzerinde ısrar etme gereği var.
öncelikle şunu kaydetmekte yarar var: Haberleşme ve ifade özgürlüğünün kullanımı, sanal ortamda da, “görev ve sorumluluk” ilkesini kapsamına alır. Yine, etik ilkeler internet ortamında daha çok önem taşır… Kuşkusuz, özel yaşam alanı, başlıca kayıtlama nedeni oluşturur.
Sonra, yasa kaydı ve anlamına da dikkat çekmek yerinde olur: Yasa, hak ve özgürlükler alanında ancak Anayasa’da öngörülen nedenler çerçevesinde düzenleme yapabilir; yoksa, artı kayıt ya da sınırlama koyamaz.
Nihayet, yapılan düzenlemede sorunlu üç öğe: TİB, Devlet ve özgürlükler, açık çelişkiler.
– TİB: enformatik ve iletişim alanını düzenleyen kurumlar, Avrupa devletlerinde genellikle “uzman ve özerk” yapılı birimlerdir. Bunlara, bağımsız idari otoriteler de denmekte. 5651 sayılı yasa ile, siyasal iradeye tamamen bağımlı bir idarî birim olarak kurulan TİB ise, iletişim özgürlüğü üzerinde adeta “Damokles kılıcı” işlevi gördü. Cumhurbaşkanı’na gönderilen yeni yasa ile yapılan ise, şu üç önemli sapmayı içermekte: TİB, özgürlük kısıtlamalarında daha yetkili; soruşturma izni Başbakan’a bağlı olduğu için “yargı bağışıklı”, ama siyasete daha bağımlı.
– Devlet ve özgürlükler: “Saygı göstermek, korumak ve geliştirmek” şeklindeki, Devlet’in hak ve özgürlükler karşısındaki yükümlülüğü tersine çevrilmiş; düzenleme adı altında “kayıtlamak, kısıtlamak ve yasaklamak” eylemlerine dönüşmüş bulunuyor. özellikle, yatay ilişkilerde geçerli bilgi iletişimi, devletin vurucu oklarının hedefi haline getirilmiştir.
– Açık çelişkiler: özel yaşamı koruma kaygısını yansıtma görüntüsü altında “özel ve kişisel bilgilerin ifşası”, yasa ile meşru kılınmaya çalışılmakta. Bir yandan, “Erişim Sağlayıcıları Birliğinin, erişim sağlayıcıya gönderdiği içeriğe erişimin engellenmesi kararı en geç 4 saat içerisinde erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilecek”; öte yandan, “Yer sağlayıcı, yer sağladığı hizmetlere ilişkin trafik bilgilerini bir yıldan az ve iki yıldan fazla olmamak üzere yönetmelikle belirlenecek süre kadar saklamakla …yükümlüdür”. çelişkinin daha derin boyutu şu: 2010 Anayasa değişikliği getirilen “kişisel verilerin korunması” (md. 20) güvencesi ile internet ortamındaki kişisel bilgilerin ifşası…
Anayasa’ya açıkça aykırı, çünkü başta;
– özel hayatın gizliliği (md. 20),
– Haberleşme özgürlüğü (md. 22),
– Hak ve özgürlükleri kayıtlama ilkelerine ve güvence ölçütlerine ilişkin (md. 13),
– Yargı yolu ilkesine ilişkin (md. 125),
– İnsan haklarına saygılı demokratik Hukuk devletine (md. 2) olmak üzere, Anayasa’nın sözü ve özü ile bağdaşmaz bir yasal düzenleme söz konusu.
Bu yasa yürürlüğe girerse, Başbakan’ın yürütme, yasama ve yargı üzerindeki hakimiyeti daha çok pekişecek; Anayasa’nın dayanağı olan erkler ayrılığı ilkesi, anlamını daha çok yitirecek. Kuşkusuz, en büyük yarayı hak ve özgürlükler alacak… “Torba Kanun” CB önünde olduğu için, gözler çankaya köşkünde! Ya insan hakları kuruluşları? TBMM İnsan Hakları İnceleme Kurulu, Türkiye İnsan Hakları Kurumu ve Kamu Denetçiliği Kurumu. Bunlar, yurttaş hak ve özgürlükler için mi kuruldu yoksa, iktidarın tek kişide pekişmesine uygun bir zemin yaratmaya katkıda bulunmak için mi?
13. 02. 2014 – BİRGÜN