“Arsızlık operasyonu”, bugün bir haftasını dolduruyor.
Hükümet-cemaat kapışmasına gün gün bakınca, “şah – mat” oyununun ayrıntıları daha net görünüyor:
17 Aralık Salı:
AKP’li bakan çocuklarının evi basıldı.
18 Aralık Çarşamba:
Hükümet, operasyonu yapan “Cemaatçi” polis şeflerini görevden aldı.
19 Aralık Perşembe:
Gülen, “Haddini bilmek önemlidir” derken polis, operasyonun görüntülerini sızdırdı.
20 Aralık Cuma:
Çapkın‘ı görevden alan hükümet, Emniyet’te ikinci dalga tasfiyeye girişti.
21 Aralık Cumartesi:
İki bakan oğlu tutuklandı. Gülen beddua konuşmasını yaptı.
Yandaş medya, Gülen‘in “İcabında hâkim kiralayacaksınız” dediği kaseti arşivden çıkardı. Kolluk yönetmeliğinde, “İktidarı soruşturuyorsanız, haber vermekzorundasınız” değişikliği yapıldı. 22 Aralık Pazar:
Erdoğan, “Herkes haddini bilecek. İnlerine gireceğiz” dedi.
23 Aralık Pazartesi:
Pensilvanya’nın cevabı geldi: “İnde ayı olur. Seviyesiz.”
***
Bu akışa bakınca iktidar satrancının gidişatı netleşiyor:
Piyonlar devrildi; sıra şahlara geliyor.
Erdoğan, kalesini kaptırmamak için bakanlarını feda edecek.
Karşı hamle olarak da cemaate “darbeye teşebbüs” iddiasıyla “terör örgütü” davası açtıracak.
Polisin sızdırdığı son belgeler gösteriyor ki Gülen‘in karşı hamlesi, bu kez doğrudanErdoğan’ı hedef alacak: Başbakan da ailesinin yolsuzluk iddialarıyla vurulacak.
Gülen, sonraki hamleleri 28 Şubat tecrübesinden biliyor.
Kendisinin radikal konuşma kasetleri piyasaya sürülecek.
Bürokrasideki Fethullahçılar temizlenirken cemaat medyasına baskılar artacak.
Cemaatçi yeşil sermayeye denetimler başlayacak.
Yurtiçindeki cemaat okullarına baskınlar, yurtdışındakilerin kapattırılması için girişimler gündeme gelecek.
Başbakan‘ın yargıçlara “Pırlanta değilsiniz. Bizim de bildiklerimiz var” demesinden anlıyoruz ki polisteki temizlik operasyonu yakında yargıya dönecek.
Cemaat, bunlara “arşiv”in daha nadide parçalarını açarak ve seçimde muhalif partilerle işbirliği yaparak cevap verecek.
***
Erdoğan‘ı artık biraz tanıdıysak, kendisini hedef aldığını düşündüğü bu operasyonu unutmayacağını ve bu gerilimi her zamanki gibi bir mağduriyet bahanesi ve tabanını sıkılaştırma vesilesi olarak kullanacağını tahmin edebiliriz.
Ama bu kez durum biraz farklı:
Bugüne dek “Bize komplo kurdular” dediği kesimler, tabanının da “düşman” algısına uygun çevrelerdi:
CHP, askerler, Geziciler, faiz lobisi, dış güçler, İsrail, ABD vs…
Bu kez, kendisiyle aynı dili konuşan, kavgaya hadislerle girişen, kendi tabanında da taraftarı olan bir güç var karşısında…
Üstelik “uzun ortaklık yılları” nedeniyle çok şey biliyor.
O nedenle bu kez “İnlerine dalarım” , “Ellerini kırarım” efelenmeleriyle halledilemeyecek kadar zor bir durum var.
Erdoğan, Köşk yolunun tıkandığını görüp “olağanüstü hal” bahanesiyle “üçüncüdönem seçilmeme” koşulundan vazgeçer ve “Kefeni giydik” söylemiyle meydana çıkarsa şaşırmam. Peki taban bunu yer mi’
Sanmam. Kefenin cebi olduğu ortaya çıktı çünkü…
O sopa bunun için miydi’
Operasyonun dış boyutunun, Türkiye’nin uluslararası ambargoyu delip İran’a altın ihraç etmesi olduğu anlaşılıyor.
ABD’nin terörün finansmanını gözlemekle sorumlu hazine müsteşarı, geçen mayısta, “Türkiye’den İran’a altın gittiğini biliyoruz. 1 Temmuz’dan itibaren gözyummayacağız” demişti.
Türkiye kulak asmadı.
Obama‘nın Erdoğan‘la telefon görüşmesinde çekilip dünyaya servis edilen beyzbol sopalı fotoğrafını hatırlıyorsunuz değil mi’
Temmuz sonunda çekilmişti o fotoğraf…
Şimdi daha da anlam kazanıyor.
Simgeler dönüyor hayatımıza:
Türban, bıyık, yüzük; “out”…
Kaset, kutu, kefen, sopa, in; “in”…
24.12.2013 – CUMHURİYET