Türkiye, nefeslerini tuttu, bir tarafında ‘İmamefendi’ öteki tarafında ‘Hocaefendi’ olan müthiş satranç maçını izliyor. Son hamle Cemaat’in ve taşın adı ‘yolsuzluk’…RTE ve çevresinin yumuşak karnıydı bu ve iyi bir hazırlıktan sonra ‘şah’ deyiverdi Hocaefendi. Karşısındaki RTE afallamış durumda. 3-4 bakanı var okkanın altında. Savunacak durumda değil, ama ‘yedirmeyi’ de yediremiyor. Gezi’deki sıkışmışlıkta yaptığını yapıyor; “Komplo, dış güçler, tuzak vs. vs”. Ama teslim edelim; Cemaat çok doğru bir yerden yakaladı RTE tarafını; yolsuzluk! Eldekilerle bir hayli hırpalayacağı çok açık; bundan sonrasında da aynı yoldan gidebilir ve gitmesi için elinde ‘ibadullah’ kaynak var. Nereye neşter atsa, cerahat anında patlar.
‘ALTIN’LA GELEN
Yolsuzlukla vurmanın ana halkasını şimdilik ‘altın’ oluşturuyor. Cemaat’in üçlü kolajında imar usulsüzlükleri, kamu varlıklarının istismarı vb de var ama şimdilik en dikkat çeken, kamuoyunu en çok dehşete düşüren; içinde ‘altın’ geçen tezgah, onun üstünden dağıtılan rüşvetler, bu rüşvetleri alan bakan çocukları…
Takip edenler bilir; bu ‘altın’ konusuna özellikle 2012’de çok taktım. Sanırım 10’un üstünde köşe yazısı yazdım. Konu, Türkiye’nin külçe altın dış ticaretinin, hele ki İran’a dönük ihracatının adeta ‘patlama’ yapmasıyla gündeme geldi. İşin içinde bir bit yeniği olduğu belliydi. Kısa sürede anlaşıldı; Türkiye, İran’dan aldığı doğalgazın bedelini döviz olarak ödeyemiyordu. ABD, ambargo koymuştu bankalara. O zaman bu bedel nasıl ödenecekti? Sonunda bir yol bulundu; İran’ın alacaklarının ‘TL’ karşılığı ile piyasadan külçe altın alınacak ve sanki Türkiye’den altın ihraç ediliyormuş gibi alacak transfer edilecekti.
style=ctborder- 0px; border-style: solid; : 262px; 400px;ct /byk
Kaynak: TÜİK Dış Ticaret Veri Tabanı
Türkiye’de milyarlarca doları bulan hurda altın olmadığına göre, bu külçe altının da İsviçre’den ithali gerekiyordu. Ayrıca, fazla ABD’nin hışmına uğramamak için, bir ara istasyon daha bulundu bu altın ticaretinde. O da Birleşik Arap Emirlikleriydi (BAE). Altının bir kısmı Türkiye’den BAE’ye ihraç edilmiş görünüyor, oradan da İran’ın hesabına geçiyordu. Aynı şekilde, BAE’den külçe altın ithal edildiği de görülüyordu.
Sonuçta; 2010-2013 yıllarını kapsayan 4 yılda, Türkiye 27 milyar dolarlık altın ithal etmiş, 18 milyar dolarlık ihracat yapmış görünüyordu. İhracatın 8 milyar doları, doğrudan İran’a yapılmıştı, BAE’ye yapılan ihracat da 6 milyar dolardı. Bunun da İran alacağı olduğu söylenebilirdi. Yani, İran’ın doğalgaz bedelinin karşılığı 15 milyar dolar bu yolla transfer edilmiş oluyordu. Bu altının tedariki de, ağırlıkla İsviçre’den ve bir miktarı da Dubai (BAE) üstünden temin edilmişti. Arşivlerden takip edilebilir; Temmuz – Aralık 2012 döneminde yer alan yazılarımda, bu ödeme biçiminin kayıtlara ‘ihracat’ olarak geçmesinin, ihracat verilerini yanıltarak yükselttiğini; dolayısıyla cari açığı da düşük gösterdiğini, bunun üstünden milli geliri de kabarttığını ısrarla vurgulamış; ayrıca bu ödeme biçiminin hem Halk Bankası’nın hem başkalarının başını ağrıtacağına dikkat çekmiştim.
SORU-CEVAP
Nitekim, bu yazılarımı İstanbul CHP milletvekili Umut Oran, bir önerge ile 13 Temmuz 2012’de Halk Bankası’ndan sorumlu Ali Babacan’a şöyle yöneltti; “Mustafa Sönmez, altın ihracatında hiç esamesi okunmayan; hatta 2007, 2008, 2009 yıllarında sıfır payı olan İran’ın, birdenbire altın ihracatında yüzde 76 pay sahibi olduğunu bildirdi. (…). İrandan alınan petrol ve doğalgazın parasının Halk Bankasında tutulduğu, bu paranın altına dönüştürülerek, bazen zırhlı araçla sınırda İran Merkez Bankası yetkililerine teslim edildiği, bazen de uçak kargosuyla İrana gönderildiği doğru mudur? Bu gerçekdışı altın ihracatının TÜİKin hesapladığı büyüme rakamlarına etkisi yok mudur?”
Babacan, 22 Kasım 2012’de bu konuya şöyle açıklık getirdi; “Türkiye olarak İrandan aldığımız gazın parasını biz ‘TL’ olarak İranın Türkiyedeki hesabına yatırıyoruz. Fakat İranın o parayı dolar olarak kendi ülkesine götürmesi mümkün değil, uluslararası kısıtlamalar, ABDnin yaptırımları sebebiyle. Dolayısıyla İran, bunu döviz olarak kendi ülkesine götüremeyince, o ‘TLyi kendi hesabından çekiyor, altın alıyor piyasadan. Altını kendi ülkesine götürüyor. Bunu nasıl götürüyor bilmiyorum, ama işin özü bu.”
Babacan’ın “Nasıl götürüyor, bilmiyorum” dediğini, bugün rüşvetle itham edilen öteki bakan arkadaşları biliyordu. İran’ın bu parasını altına dönüştürerek transfer eden başaktör Reza Zarrap (Türk adıyla; Rıza Sarraf), yani Ebru Gündeş’in kocası ve ekibi, verdiği bu servisin karşılığında, belli ki büyük paralar kazanıyordu.
TEZGAH
İran Hükümeti’nin ‘TL’ ile piyasadan külçe altın toplayıp, sonra bunu uçaklarla, kuryelerle (ihracat gibi) transfer işleminde bazı kolaylıklara ihtiyacı vardı Rıza Sarraf’ın. Bu kolaylaştırmanın karşılığı olarak, belli ki aracı banka Halk Bankası’nın Genel Müdürü S. Aslan, ihracattan sorumlu Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve mahdumu; vatandaşlık, oturma, iş yapma izni vs. meselelerinde kolaylaştırıcı rolleriyle İçişleri Bakanı Muammer Güler ve mahdumları, AB’den Sorumlu Bakan Egemen Bağış’ın bu İran alacağının altın ihracatı olarak transferindeki kolaylaştırıcı hizmetleri karşılığı büyük hediyelerle taltif edildikleri iddia ediliyordu. Evlerden çıkarılan deste deste paralar, hep bu tezgahın kanıtı olarak takdim edildi.
Ortalıkta kara para aklama vs. türü, yazanların bile anlamadıkları ve anlatmakta zorlandıkları hikayenin aslı astarı budur. Cemaat kadroları, belli ki, bu ‘yumuşak karın’ı iyi tesbit etmiş; sabırla, iyi çalışmış ve zamanlamayı da müthiş biçimde yaparak, RTE ve çevresine darbeyi indirmişlerdir.
Diğer başaktör Ali Ağaoğlu, Fatih Belediye Başkanı, eski TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar ile ilgili hikayeleri de epeyi konuşup yazacağa benziyoruz. Cemaat’in yolsuzluk kanadından yapacağı bindirmelerle RTE’yi yıpratma şansı çok büyük. Devam etmek isterse ya da edebilirse tabii…
20.12.2013 – YURT