Türkiye birkaç gündür içlerinde bakan çocuklarının, belediye başkanlarının ve iş adamlarının olduğu, tarihin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu tartışıyor. Hükümet ile cemaat arasındaki siyasi gerilimin yükseldiği bir dönemde, bugüne kadar siyasi nüfuz kullanılarak gündeme getirilen milyar dolarlık kara para aklama, rüşvet ve altın kaçakçılığı gibi sayısız yüz kızartıcı suç iddiasıyla büyük ve kapsamlı bir operasyon başlatıldı.
Türkiye bir taraftan tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile sarsılıp milyarlarca doların aralarında siyasetçilerin de olduğu birileri arasında nasıl bölüşüldüğünü tartışırken, aileleri ile birlikte ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan emekçi ailelerinin her ay mucizeler yaratarak geçinmeye çalıştığı asgari ücretin 2014 yılında ne kadar artacağı tartışması, doğru dürüst gündeme bile gelemedi.
Asgari ücret, her ne kadar sefaletin, emek sömürüsünün devletin yasal güvencesi altında sürdürülmesi anlamına gelse de, işçi sınıfının en geniş kesimlerinin çalışma ve yaşam koşullarını belirleyen en temel etkenlerin başında geliyor. Asgari ücret, ilk bakışta 5 milyonu aşkın işçiyi ilgilendiriyor gibi görünse de, Türkiye’de ücretlerle ilgili çok sayıda göstergede asgari ücrete yapılan artışlar doğrudan belirleyici.
Bir taraftan milyarlarca dolarlık yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ülke gündemi meşgul ederken, milyonlarca işçinin ve emekçi ailelerinin “üç kuruşluk” asgari ücret artışının bile pazarlık konusu yapılıyor olması dikkat çekici.
2014 yılında yapılacak asgari ücret zammının belirlenmesi için 6 Aralık’ta çalışmalara başlandı. Daha önce asgari ücreti kastederek “800 TL iyi para” diyen Çalışma Bakanı, az çok vicdan sahibi olan herkesin asgari ücret ile ilgili olarak dile getirdiği eleştirilere, hükümetle doğrudan bağlantılı gözüken yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında nasıl bir cevap verecek merak ediyoruz.
2014 hükümet programında asgari ücret için öngörülen artış 6 aylık dönemler halinde yüzde 3+3 şeklinde. Taraflar ikinci kez dün bir araya geldiler ve pazarlığa başladılar. Türk-İş, asgari ücretin en düşük memur maaşı kadar olması gerektiğini açıklasa da, Asgari Ücret Tespit Komisyonunda hükümet ve işveren örgütleri aynı cephede olduğu için, yapılan toplantılardan işçilerin beklentilerini karşılayacak bir artışın çıkması mümkün değil.
Asgari ücretliler açlık sınırına bile yaklaşamayan ücretlerinin derdine düşmüşken, kamu emekçileri de halktan kesilen vergilerle oluşturulan 2014 bütçesinden daha fazla pay almak ve halk için bütçe talebiyle bugün ülke çapında bir günlük grev yapıyor.
Geçtiğimiz ağustos ayında, üstelik bayram arifesinde imzalanan ve “satış sözleşmesi” olarak adlandırılan “toplusözleşme” ile kamu emekçilerinin maaşlarına net 123 TL zam yapılırken, kamu emekçilerinin temel sorunlarının gündeme bile getirilmemesi, kamu emekçileri içinde ciddi rahatsızlıklar yarattı. Bu rahatsızlığın, özellikle AKP ile Memur Sen arasındaki ekonomik-siyasal mutabakata tepkinin 19 Aralık grevine ne kadar yansıyacağını göreceğiz.
Bugüne kadar emeği ve alın teri ile geçinmeye çalışan, geçinemediği için boğazına kadar kredi borcuna batmış milyonlarca emekçi ailesinin sorunlarına kulaklarını tıkayan, patronların her başı sıkıştığında onları teşvik paketleri ile besleyen siyasi iktidarın, asgari ücret artışı ve kamu emekçilerinin talepleri karşısındaki tutumunu tahmin etmek hiç zor değil.
Yıllardır en temel insani talepler karşısında bile hiç ilgisi olmadığı halde “Kul hakkı yemeyiz, yedirmeyiz” diyerek kendi küfelerini doldurma derdine düşenlerin, ülke gündemine bomba gibi düşen milyar dolarlık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu karşısında içine düştükleri durum, bugüne kadar en temel icraatlarının “kul hakkı” yemek olduğunu açıkça gösteriyor.
‘19.12.2013 – EVRENSEL