ATİLLA ÖZSEVER: YATAĞAN DİRENİŞİ VE EMEK CEPHESİ (03.12.2013)

316

Muğla’nın Yatağan bölgesindeki termik santral ve kömür madenlerinin özelleştirilmesine karşı mücadele eden işçilerin direnişi sürüyor. Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta sonu Muğla’yı ziyareti nedeniyle kentte adeta sıkıyönetim havası estirildi.
Valilik, 4 gün boyunca her türlü toplantı, gösteri ve yürüyüşü yasakladı. Buna rağmen santral önünde direniş çadırı kuran işçiler, AKP konvoyunu protesto etti. Başbakan’la görüşen sendikacılar, Erdoğan’ın özelleştirmeden dönüş olmayacağı yönündeki yaklaşımı karşısında “mücadeleye devam” kararı aldı.
Aslında Yatağan işçilerinin bir mücadele geleneği var. İşçiler, 2000 yılındaki özelleştirme kararını direnerek iptal ettirmişlerdi. Bu yılın Ocak ayında da termik santralın ihalesinin yapılmasını engellediler. Ağustos 2013’te yenilenen özelleştirme kararına karşı tekrar direnişe geçen enerji ve maden işçileri, aileleriyle birlikte Milas’ın Sodra Dağı’na çıktılar, ardından Ankara’ya yürüyüş düzenlediler. 25 ve 26 Kasım’da da polisin sert müdahalesine rağmen barikatları aşarak AKP il ve ilçe binalarına yürüdüler.
Yatağan işçisi, bölgesel düzeyde önemli bir direniş sergiliyor. Son dönemdeki işçi eylemleri, bölgesel ya da işyeri bazında önemli bir artış gösteriyor ancak parçalı bir yapı söz konusu, henüz ortak bir mücadele hattı örülememiş durumda.
İşyeri ve yerellerden başlayan bu mücadele örneklerinin varlığı, aşağıdan yukarıya doğru bir mücadele ve örgütlenme anlayışı açısından önemli. 1999’daki Emek Platformu’nun oluşumu gibi “yukarıdan ve hiyerarşik” bir yapılanmadan ziyade tabandan başlayan yeni bir emek hareketinin inşası, gerçekten sağlıklı. Ancak şimdiki aşamada da, bu oluşumları ortaklaştıracak yeni yapılara ihtiyaç doğuyor.
DİSK, KESK ve Türk-İş’teki muhalefeti temsil eden Sendikal Güç Birliği’ne bağlı sendikaların yerel düzeydeki bu mücadeleye katılması, destek vermesi ve giderek daha geniş bir yapıya kavuşması, üzerinde önemle durulacak bir konu. Nitekim DİSK, “Diren İşçi” adı altında kıdem tazminatının gaspına, taşeronlaşmaya ve kiralık işçiliğe karşı sürdürdüğü mücadeleyi bugün (3 Aralık) Yatağan’da bir dayanışma ile ortaya koyacağını açıkladı.
Bu yeni sendikal form, işçi ve memurun yanı sıra beyaz yakalı çalışanı, taşeron işçisini, işsizi ve emekliyi de kapsayacak bir tarzda olmalı. Hatta ileri aşamada çiftçi örgütleri,  küçük esnaf birlikleri, barolar da bu örgütlenmeye katılabilmeli. Haziran direnişi, geniş bir cepheyi temsil ettiği için başarılı oldu.
Bu yeni emek cephesinin ekonomik, sosyal ve siyasal mücadeleyi bütünleyen bir programa sahip olması da, diğer önemli bir nokta. Kuşkusuz bu mücadele programı, çalışanların somut sorunlarından hareketle somut taleplerini içeren bir program olmalıdır. Program, aynı zamanda anti kapitalist bir muhtevaya da sahip bulunmalıdır.
Ayrıca sendikalar, demokratik bir kitle örgütü olduğunu unutmadan politik anlamda da öncülük görevini üstlenebilmelidir. SEKA, TEKEL gibi özelleştirme karşıtı mücadelelerin yerel düzeyde belli bir başarı göstermesine karşın ortak bir mücadeleden ve politik bir önderlikten yoksunluğu nedeniyle sonuçta başarıya ulaşamadığı görülmüştür.
Böyle bir emek cephesi, AKP’nin faşizan, totaliter ve gerici uygulamalarıyla sermayenin egemenliğine karşı oluşacak bir “sol cephe”ye de zemin teşkil edebilecektir…

‘03.12.2013 – YURT