Başbakan’ın açıkladığı sözde demokrasi paketinde, getirilen yeniliklerden biri de kamuda da dinsel simgelerin alenen kullanılabilme serbestliği oldu.
Belirtmek gerekir ki, yıllar boyu fırtınalar koparan tartışma başörtüsünün siyasal bir simge olarak kamu alanına sokulması ile başlamıştır.
Yoksa başörtüsü, başörtüsü olarak kaldıkça herhangi bir gerginliğe yol açmamıştır.
Laiklik karşıtlarının çarpıtarak, ama ustaca kullandıkları türban tartışmasının doğurduğu krizi laik kesim iyi yönetemediğinden, asıl sorunun, herkesin dilediği kıyafeti seçerken kamu alanında, dinsel bir simge haline getirilmiş olan türbanın örtünmeyenler üzerinde baskı oluşturmasının engellenmesi olduğu, anlatılamamıştır.
Bundan yüzyıl önce Müslüman kadınların örtünmeden sokağa çıkmaları yasaktı.
Osmanlı’nın son yıllarında, savaş döneminde, kadınlara başlarını örtmeden sokağa çıkma özgürlüğü verildi. Ama o özgürlüğü kullanabilmek de gerçekten yürek isterdi.
Tabii o yıllarda Osmanlı’da rüzgârlar, bu dönemdeki TC’dekinden çok daha başka yönlerden esmekteydi. Konservatuvarlar açılıyor, Robert College‘de kadın erkek birlikte gidilebilen çay partileri düzenleniyor, kadın çalışma taburları kuruluyor, erkeklerin birden fazla eş alabilmeleri, birinci eşin yazılı iznine bağlı kılınıyordu.
İşte öyle bir ortamda serbesti geldi, örtünmeme konusunda.
***
Aradan hemen hemen yüzyıl geçtikten sonra, demokrasi paketi çerçevesinde türbana özgürlük adı altında başı açık gezme yasağı fiilen geri döndürülmektedir..
Amaç, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop’un da açıkça belirttiği gibi, türbanı ilkokula kadar indirmek, tümüyle kapalı bir topluma ulaşmaktır. Bu amaca karşı çıkmaya çalışanların, uyulması yasa emri olan Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda hareket ederlerken nelere maruz bırakıldıklarını göz önünde bulundurunca, bundan sonra daha nelerle karşılaşabileceklerini düşlemek zor değil.
Prof. Esat Rennan Pekünlü‘nün kamu alanında dinsel bir obje olan türbanı teşhir etmeyi üniversitelerde yasaklayan Anayasa Mahkemesi kararına uyulmasını sağlamaya teşebbüs ettiği için 2 yıl 1 aylık cezasını çekmek üzere hapishane kapısında gün saymakta olduğunu unutmayalım.
Laik demokratik rejimlerde, devlet yalnızca bütün inançlar karşısında tarafsız kalıp hepsine aynı uzaklıkta durmakla yetinmez; inanç özgürlüğünün alanını da temizlemeye koyulur. Yoksa mahalle baskısı veya bürokrasiden, iktidardan gelecek herhangi bir baskı, inanç özgürlüğünün yolunu tıkar, kullanılmasını engeller.
Yalnızca başı açık sokağa çıkmanın resmen yasak olduğu rejimlerde değil, aynı zamanda başı açık gezmenin resmen yasak olmayıp fiilen imkânsız olduğu toplumlarda da demokrasi yoktur.
***
Siz şimdi, AKP iktidarının özgürlüklerin ve özellikle başı açık gezebilme özgürlüğünün alanını temizleyeceğini, mahalle baskısı veya herhangi bir başka baskıyı engellemek üzere kolları sıvayabileceğine inanıyor musunuz’
Tabii ki böyle bir şey mümkün değil.
Bu ortamda üniversitede de, lisede de, ilkokulda da herhangi bir yerde de başı açık gezme cüretini zaman içinde kimse gösteremeyecektir.
Bırakın özgürlüğün alanını temizlemek üzere baskıları engellemeyi, tüm okulları imam hatipleştirmek, Diyanet’ten taşınan kadrolarla tedrisatı dinsel eğitim çatısı altında birleştirmek için elinden geleni ardına koymayan bu iktidar döneminde, başı örtülü olmayan biri devlette veya AKP’li belediyelerden birinde iş bulabilir mi’ Daha önce nasılsa istihdam edilmişler, terfi edebilir, işlerini koruyabilirler mi’
Türban tartışmasının özüne şimdi geliyoruz.
Mesele salt türban takmak serbestliği değil, aynı zamanda başı açık gezebilmek özgürlüğüdür.Türban serbestliği diye takdim edilen ise aslında fiilen başı açık gezme yasağıdır.
Yüzyılda nereden nereye geldik.
‘08.10.2013 – CUMHURİYET